İsrail Filistinlilere her zulmettiğinde... Evlerinden attığında. Kadınları çocukları genç kızları vurup öldürdüğünde. Mescidi Aksa’ya tasallut ettiğinde. Gazze’yi her bombaladığında ve konu Birleşmiş Milletlere taşınıp da o malum sonuç her çıktığında.
Gök kubbe geçmedi başımıza.
Suriye’de Esed rejiminin kitlesel katliamlarında… Her şeyin en başında, sırf o duvara slogan yazdılar diye ortaokul öğrencilerinin bedenleri parçalandığında. Yüzbinlerce insan hapishanelerde işkenceden inlediğinde öldüğünde. Meydanlar pazarlar okullar hastaneler camiler durmadan bombalandığında. Kimyasal gazlar insanları zehirlediğinde. Milyonlar evinden, yerinden olduğunda. Kadınlar tecavüze uğradığında. Çocuk cesetleri kıyılara vurduğunda. Donmuş bedenleri zeytin ağaçlarının altında bulunduğunda. Ve Birleşmiş Milletler sustuğunda.
Dağlar yürümedi üstümüze.
İran mezhepçi terörist sürüsünü Irak’tan sonra Suriye’ye sürdüğünde… Jeo-stratejik hesaplarla Sünnileri katlettiğinde. Evlerini yaktığında, ocaklarını yıktığında. Şebbihalar Müslüman haremine saldırdığında. Halepli kadınlar genç kızlar o korkuyla canlarına kıydığında. Körfezle rekabeti Yemen’e taşıdığında ve Suriye’de yaptıklarının bir benzerini Yemen’de yaptığında. Birleşmiş Milletler usulen homurdandığında.
Yer çekilmedi altımızdan.
“Medeni” Avrupa her gün biraz daha “vahşi”leşirken. Irkçılık ayrımcılık aşırıcılık ve zenofobi yükselirken. İnsanlar sokak ortasında aşağılanırken, saldırıya uğrarken. Türkiye’de çocuk kadın demeden insan öldüren PKK’lılar ve FETÖ’cüler Avrupa başkentlerinde kabul görürken.
Ölüm korkusuyla kendisine sığınan insanların botlarını kasten batırılırken. Biçare insanları dikenli tellere, denizlere, çizginin ötesine sürülerken.
Avrupa’nın kubbesi vicdanın ve hukukun üzerine çökerken.
İnsan kalemle yazdığını yaptıklarıyla sildi.
Asya’da eksilmezken örgütlü kötülük. Çin Müslüman Uygurlulara devlet eliyle zulmederken. İnsanlar kamplara toplanırken, haklarıyla beraber onurları ayaklar altına alınırken. Mahremleri kirletilirken. Tecavüz serbest, ağlamak yasakken. Hindistan’da camiler yakılırken. Müslümanlar taşlanırken, sopalarla öldürülürken.
Myanmar’da insanlar doğdukları topraklardan atılırken. Soyları kırılırken. 50 yılda 200 bin Müslüman katledilirken.
Kara kıtanın kaderi son asırda da değişmemişken. Açlığın kıtlığın sömürünün hükmü aynen sürerken.
Ve insan eliyle kurulu düzenin sahipleri kibirle susarken.
Yeryüzü “insan”a dar geldi.
Önce dağların, denizlerin, iklimlerin düzeni bozuldu.
Hazzın, hızın, kibrin körlüğündeki insan, her şeyin sahibi benim sandı.
Büsbütün zarardaydı.
Çin’in Wuhan şehrinde göze görünmez bir “şey” peyda oldu. Adını Covid-19 koydular.
Covid-19 hızla yayıldı dünyaya. Bedenine girdiği insanın ciğerini ele geçirdi, boğazını sıktı. Ayakta olanlar yere düştü. Ölenler boğularak öldü.
Bir günde 3 bin, üç ayda 30 bin insan…
Ölüm korkulu, acılı ve yapayalnızken geldi.
Kimseyle vedalaşamadan.
Evinden sevdiklerinden uzakta.
Uğurlamaya bile kimse gidemezken peşinden.
Kurulu düzen alt üst artık, bilinen her şey. Ekonomik sistem tepetaklak.
Dışa açılın denilen çağda içe kapanmak zaruret.
Devletler aciz, BM-AB gibi birleşik yapılar darmadağın, Batının imajı yerle yeksan.
Devletler gibi insanlar da kaçıyor birbirinden.
Arz üzerinde tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hareketli olan insan, aniden durduruldu.
Eve döndü, mecburen.
Kalbine dönecek mi?
Sınanmakta…