Siyasette ‘saðlamcý’ olarak bilinen Abdullah Gül’e bu huyu bu kez büyük kaybettirdi.. Belki de açýk açýk, ‘evet ben de adayým’ deseydi, bu kadar kaybetmeyecekti. Sonuçta Gül’ün; Gezi’den 17/25 Aralýk’a, FETÖ’den MÝT Týrlarý ihanetine kadar pek çok önemli meselede, farklý bir tutum takýndýðý herkesin malumuydu.. 16 Nisan’da ‘evet’ demediði gibi kampanyaya hiçbir katkýda bulunmadýðý, davet edildiði hiçbir organizasyona katýlmadýðý sýr deðil, ortada. Fakat buna raðmen bile AK Parti’de Gül’ü kýrmamaya, incitmemeye özel bir önem verildiðini biliyorum.. Ama bu son deneme, tamamen bitirdi. Kendisine göz kýrpan karþý mahalle, “Ha Fethullah, Ha Abdullah” baþlýklý yazýlar yazarken, eski yol arkadaþlarý da ‘vefasýz’ olmakla suçladý Gül’ü.. Anlayacaðýnýz kimseye yaranamadýðý gibi eldeki avuçtaki tek sermayesini de tüketmiþ oldu. Girmediði bir yarýþý kaybetti. Hem de diskalifiye olmuþ halde..
Sürekli olarak ‘sermayesini kaçýrýyor’ ithamýna maruz kalan Murat Ülker açýkladý.. Meðer Silivri’de yeni bir çikolata fabrikasý kurmuþ. Godiva’larý ve diðer bazý ürünleri oraya taþýmýþ.. Gebze’ye ilave fabrika yapmýþ, Topkapý’ya ilaveler yapmýþ.. Çorlu’daki fabrika binasýnýn hikayesini anlatýrken; “.. tül fabrikasýymýþ orasý, satanlar, ‘ne yapacaksýnýz burada’ diye sordu. ‘Sakýz yapacaðým’ dedim. ‘Bu kadar büyük yerde sakýz yapýlýr mý’ dediler. Sonra orasý yetmedi, 3-4 misli büyüttük. Þimdi o fabrikada bütün Avrupa’ya ‘private label’ sakýz yapýyoruz...” diyor..
Dahasý da var..
Demek ki her dýþarýda yatýrýmý olan iþadamý, buradan kazandýðý parayý dýþarýya yollamayabiliyormuþ.. Daha kötüsünü söyleyeyim mi size?.. Böyle bir suçlama, ileride dünyaya açýlmaya çalýþan her yatýrýmcýnýn, ‘acaba derdimi doðru anlatabilecek miyim?’ diye düþünmesine yol açacak.. Ve bu çok kötü olacak.. 80 fabrikasýnýn 55’i Türkiye’de olan 60 bin çalýþanýnýn 40 bini bu ülkede olan bir iþadamý, daha fazla desteklenmesi gereken yerde neden hedefe konur, anlamak çok zor.. Bazý meselelere bakarken eðer baktýðýmýz yerle oynayamýyorsak, bakýþ açýmýzý deðiþtirmeliyiz..
Bir yazýsýnda “Ben ve ailem 27 Mayýs Ýhtilali'ne karþýydýk.. (..) Adnan Menderes idam edildiði gece evimizde sabaha kadar Kuran okundu...” diye yazmýþtý.. Fakat aralarýnda 12 Eylül’ün de olduðu baþka hiçbir müdahale için, açýktan, hançeresini yýrtarcasýna ‘darbe’ dediðini duyan olmadý.. Hep bir ‘ama’ koydu yanýna.. Ertuðrul Özkök’ten söz ediyorum.. Özkök’ün özellikle 28 Þubat’ta aldýðý pozisyonu en sert eleþtirenlerden de biriyim.. Fakat 15 Temmuz gecesine dair televizyon kayýtlarýný incelerken bir detay fark ettim.. Cumhurbaþkaný’nýn konuþmasýnýn hemen ardýndan CnnTurk yayýnýna baðlanan Özkök, “Bu bir darbe giriþimidir ve asla kabul edilemez..” diye haykýrýyordu. Bakýn bu tavýr o gecenin sýcaklýðýnda ýskalanmýþsa da hakký er geç teslim edilmesi gereken bir tavýrdýr. Sonrasýnda yazdýðý her yazýyý en sert þekilde eleþtirmeye devam ama 15 Temmuz için Özkök’ün ilk anda verdiði refleksi kayýtlara geçmemiz gerekiyor..