İnsani varlığımız siyasetten ibaret midir?

İnsani varlığımız sadece siyasetten ibaret olabilir mi? İnsani ve ahlaki kapasitemizi, sadece siyasetin dar sınırları içine hapsetmenin toplumsal hayatımıza nasıl sirayet edeceği üstüne bir dakika olsun sorumluca düşündük mü hiç? Altı üstü siyasetten ibaret bir hayat, hangi derde deva olur, hangimize çekici gelir ve hangimiz mutlu olma hayallerimizi, siyaset kayığına gönül rahatlığıyla koyar ve huzur içinde mesut yuvamıza dönme cesareti gösterebiliriz?

Mesela siyaset sevginin yerini doldurabilir mi? Ya da ateşi sevgiden daha düşük olan dostluğun yerine, siyaseti koyabilir miyiz? Listeyi uzatabiliriz. Siyaset kısmen dayanışma ve yardımlaşmanın yerine ikame edilebilir gibi görünse bile, nihayet sevgi gibi anonim olmadığı için, mutlaka kişiler arasında bir ayırım gözetir.

Oysa sevgi (burada benim kullandığım anlamıyla sevgi, ilahi sevgi ya da muhabbet manasında geleneksel sevgi anlamındadır) katıksız biçimde soyuttur. Kişiler arasında bir ayırım yapmaz. Kim olursa olsun yardıma ihtiyaç duyan herkesin ihtiyaçlarını karşılamaya hazırdır. Bu yönüyle siyasal tercih ya da kültürel farklılıklara zerre kadar değer biçmez. Çünkü sevgi tek taraflı ve koşulsuzdur. Bir şey karşılığı, bir alacağı varsayımı ile karşılık vermez.

Eğer sevgi denilen şey, salt hayali bir olay ya da egoların karşılıklı olarak birbirini yansıtması gibi, bir büyük yanılsama değilse -ki değildir- içimizde iliklerimize kadar işlenmiş olan o''ötekinden uzak dur, o bir yabancı'' önyargısını parçalayarak, öteki ile aramızda ördüğümüz o gülünç duvarı yıkma kudretini gösterebilir.

Hepimiz dostluktan, iyi yaşamanın bir parçası olarak keyif alırız. Tam da bu noktada en değerli bulduğumuz etkinlik yine de siyaset değildir; siyaseti de aşan ve onu içeren kapsamda entelektüel varlığımızdır.

Kısaca ve kabaca ahlak anlayışımızın ya da ahlaki kapasitemizin yetersiz kaldığı yerde ve zamanda, ortak hayatımızın özgürce gelişip serpilmesi için, sırf bu nedenle, ahlaktan daha geniş bir bağlama sahip olan siyasete ihtiyaç duyarız. Meselenin özü budur.

Varoluşumuzun, özel bir rahatsızlık duymadığımız sürece, siyasete gerçekten de ihtiyaç duymasının bir sürü iyi tarafı var şüphesiz; çünkü insanların her yerde ve her zaman birlikte yaşamaya ihtiyaçları var ve birlikte yaşamak dediğimiz oyunun kurallarını inşa eden en tecrübeli ilişkiyi de siyaset temsil eder.

Birbirimizle işbirliğine girmediğimiz sürece hayatta kalamayız. Bu bakımdan toplumsallık, işbirliğinin aktif, pozitif bir formu anlamına da gelebilir ve bu durum salt biyolojik bir ihtiyaç olmanın ötesinde, hayatta kalmanın en sağlıklı ve en garantili yolu olur.

Sevgiye, dostluğa, dayanışmaya, ilgiye, sorumluluğa, ahlaka ve erdemli olmaya ihtiyaç duyan insan, birlikte barış içinde yaşamanın bir yöntemi olan siyasetle ilişkisini nasıl kuracak? Bu ilişkiyi nasıl kurgulayacak? Diğer insani özellik ve ihtiyaçlara sırtını dönmeden, siyasetle nasıl ilişkilenecek? Siyaseti hangi konumdan hareketle ihtiyaçların karşısında doğru bir yerde sabitleyecek?

Sorunun yanıtı aslında çok basittir. Ötekinin, yabancının varlığını kabul ettikten sonra onu kendinle eşitledikten sonra geriye tek konum kalıyor; Demokrat olmak.

Demokrat olmak; ortak varoluş biçimimiz zemininde kendimiz için yaratmaya çalıştığımız bir özerklik alanımızdır; yani diğerlerine olan bağımlılığımız için bir alternatif olmaktan çok, aksine bağımlılığımızın bir işlevidir.