Ýnsanýn anlam arayýþý ruh saðlýðý ile iliþkili

“Hayatýn anlamý nedir” sorusu insanýn sorduðu en sahici ve en çetin sorudur. Bu soruyu cevaplama süreçlerimiz veya verdiðimiz cevaplar hem hayatýmýzýn yönünü hem de zihin dünyamýzý yakýndan etkiler. Aslýnda her insan teki açýk veya örtük, yumuþak veya sancýlý bir þekilde bu soruya muhatap olur. Bazý zihinler kendini bu soruyu cevaplamýþ hisseder, bazý zihinler ise çeliþki ve gerilimler arasýnda kalýr.

Hayatýn anlamý ve ölüm anksiyetesi: “Hayatýn anlamý” meselesinin ruh saðlýðýmýz ile de yakýndan iliþkisi var. Varoluþçu psikoterapi ekolü insaný anlam arayan varlýk olarak görür ve anlamý bulup bulmamayý zihnimizin kaygýlý veya depresif olup olmamasýyla iliþkilendirir. Örneðin her insan tekinin ölümü anlamlandýrmasý gerektiði düþünülür. Ölüm anlamlandýrýlmazsa “ölüm anksiyetesi” yaþanýr. Gerçekten de ölüm anlamlandýrýlýrsa, “ölüm anksiyetesi” azalýr.

Yalnýz burada biyolojik boyutu da dikkate almak lazým. Beynin biyolojik deðiþimi ile açýða çýkan anksiyetenin ürettiði ölüm endiþesinin, ölümü anlamlandýrma ile ilgili endiþeden farklý olduðu kanaatindeyim. Hastalýktan açýða çýkan endiþenin varoluþsal anlam arama süreci kolaylaþtýrmak yerine bozabiliyor.

***

Seküler anlam yaratmak iþe yarar mý: Pozitif Psikoloji Hareketi anlamýn önemini kavramýþ ki, alanýn önde gelen isimlerinden Martin Seligman, mutluluðu üç boyutlu olarak tanýmlýyor. Birinci boyut, yemek, içmek ve cinsellik gibi bize haz veren þeyler. Ýkinci boyut, yaptýðýmýzda vecd haline geçtiðimiz meþguliyetlerimizin olmasý. Üçüncü boyut ise anlamlý bir hayat veya anlamlý bir þeyin parçasý olmak.

Hatta kendileri ateist olan Irvin Yalom gibi varoluþçu psikoterapistler “seküler anlam yaratma” gerekliliðine inanýr. Bu kiþiler bir anlamda anlam ihtiyacýnýn insan için içsel bir güdü olduðunu ve doyurulmasý gerektiðini düþünürler. Yani hayatýn din ile ilgili bir anlamý yoksa bile, insanýn dünyevi bir yaþam anlamý üretmesi gerektiðini tavsiye ederler. Gerçekten de insanlara yardým etmek, hayvanlara bakmak, bilimsel bilgi üretmek vb. süreçlere anlam vererek yapmak insan ruhunu teskin eder.

Din ve inançtan baðýmsýz anlam tanýmlamasý insaný teskin edip, ihtiyaçlarýný giderebilir. Ama anlam yaratmanýn hakikat yerine geçmediðini kabul etmek gerekir.

Eþler arasýnda manevi baðýn olmasý iliþkiyi güçlendiriyor: Hayatý anlamlandýrmak, eþ iliþkilerini de yakýndan etkiliyor. Ýki insaný birbirine baðlayan baðýn, ortak yaþam, çocuk, ekonomik, hatta aþýk olmanýn da ötesinde bir þey olmasý gerekiyor. Bir nevi iliþkinin tutkalýna maddi ve duygusal olanla birlikte anlamýn veya manevi bir boyutun da eklenmesi gerekiyor. Beraber bir cemaatin parçasý olmak, ayný davayý gütme, hayýrlý evlat yetiþtirme idealini paylaþma, beraberce hayýr iþleme gibi þeyler bu üçüncü boyutu saðlýyor. Yani, maddi boyut, duygusal boyut ile birlikte manevi boyutun varlýðý iki eþ arasýndaki baðý gerçekten güçlü hale getiriyor. Daha büyük bir þeyin ortak parçasý olmak sadece zihnimize deðil ayný zamanda iliþkilerimize de iyi gelmiþ oluyor.