İnsanlar Niçin Pes Eder?

Ya da bir başka soru. İnsanlar neden kaybeder? Çok uğraştığı halde başaramadığı için mi? Yoksa pes ettiği için mi?

***

Siz belki burada yazdığım yazılarla biliyorsunuz ama 15 yıldır aynı şirketin ortağı ve satış yöneticisiyim.

15 yıldır aynı işi yapıyorum. Barkod sistemleri, el terminalleri, mobil yazılımlar.

15 yıldır aynı cep telefonu numarasını kullanıyorum.

Planlı mı? Hayır değil.

Belki eski alışkanlıklar, alışkanlıklar dediysem kendi alışkanlıklarım değil esnaf bir aileden gelmenin getirisiyle babamızın, dedemizin alışkanlıkları.

Bir telefon geliyor. “İyi günler Ömer Bey, 10 yıl önce bir fuarda kartınızı almıştım. Biz barkod sistemine geçmeye karar verdik, aklıma sizin kartınız geldi.”

Bir diğeri e-posta ile yazıyor. “Merhaba Ömer Bey, 6 yıl önce bir ürün için teklif almıştık, o zaman vazgeçmiştik projeden ama şimdi yeniden başladık. Sizi daha önceden bildiğimiz için sizi arayalım dedik.”

Bir başkası “Ben burada yeni başladım ama sistemde sizin bilgileriniz var, çok eskiden çalışmışız, şimdi tekrar ihtiyaç doğdu”.

Muhtemelen müşterimin o 10 yıl önceki fuardan aldığı kartvizitlerin %98’i artık orada çalışmıyor. Arasa o numaraların %80’i ya kullanılmıyor ya da artık başkasına ait. Hatta o 10 yıl önceki firmaların %70’i şu anda yoklar.

15 yıldır faaliyet gösterdiğimiz sektörde firma kurmuş sonra da kapatmış kişilerle konuşurken şöyle diyorlar. “Biz o sektöre girdik, bir sene kaldık, o iş yapılmaz.”

***

Kültürümüz değişiyor.

Çabucak sonuç istiyoruz.

Yemek siparişi verdikten 2 dakika sonra tabağımıza gelsin istiyoruz.

İyi bir yemek iki dakikada tabağa gelir mi?

İki dakikada tabağa gelen yemekten hayır gelir mi?

***

Desnet’in ilk yılları çok zordu. Hangi müşteriye gitsem, kime kartvizitimi versem kaşlarını çatıp “Hiç duymadım valla” diyordu. Öyle kötü hissediyordum ki, anlatamam. Ömür boyu bu sözü duyacakmışım gibi geliyordu. Bitmek bilmeyen bir kabus.

Ama sabredince, azmedince, sebat edince…

Zaman geçiyor. Bir şekilde geçiyor. İyi-kötü ayakta kaldınızsa eğer, yani dalga vurduğunda sahile, direnip de sahilde kalabildiyseniz, dalgayla birlikte sularda kaybolmadıysanız, bir şekilde doğal seleksiyon sizi büyütüyor.

Öyle zamanlar var ki , o zamanlarda sadece ayakta kalmak bile kazanmak sayılır.

Çünkü o rüzgar elbet biter, o dalga elbet çekilir. Ayakta kalanlara yürüme fırsatı doğar, hem de artık çok daha az kişiyle rekabet ederek yürüyecektir.

***

Çok duyarsınız iş adamlarından, esnaflardan. “2001 kriziyle birlikte kapattık, battık” diye.

Daha eskileri Tansu Çiller’i yad eder, 94 krizinde battık derler.

Bu gibi dönüm noktaları deprem gibi bütün taşları yerinden oynatır ama sonucunda o deprem biter, taşlar yeniden pozisyonlanır.

O yüzden 40 yıllık şirket demek sadece 40 yıllık şirket demek değildir. Karşı tarafa aynı zamanda şu mesajı verir : “X, Y, Z krizlerine rağmen 40 yıl ayakta kaldık. Yani krizlere dayanıklıyız.”

***

Pes etmek kötü bir şey değil, onu da söylememiz gerek.

Ama bazen zorluklar insana (ya da şirkete) neler yapabileceğini göstermesi için fırsatlardır.

Engeller durdurmak için değil, ne kadar zıplayabileceğini gösterebilmen ve onları aşabilmen içindir.

Sebat galiba en doğru kelime, en büyük de eksiğimiz.

İşte bu yüzden de bir yönüyle de fırsat.

Hele yeni jenerasyonlar da iş hayatına girdikçe, sabır ve sebat azaldıkça farklılaşabilen , sabredip sebat edebilen daha çok yaşayacak, daha çok kazanacak.

Şirketler üzerinden anlattıysam da, hayatın her alanında geçerli bir yaşam anahtarı bu sebat denilen şey.

Güzel günler o kadar uzak değil.

Sabırla, sebatla…