İnsanlığa karşı suçlar ve Suriye

Uluslararası Af Örgütü, Halep’te, insanlığa karşı suç işleniyor demiş.

Aylardır Suriye’de katliam yaşanıyor, neredeyse bombalanmayan yer kalmamış, hayatta kalanlar gıda sıkıntısı içinde, örgüt açıklamayı iki gün önce yapıyor. ‘Gerçekten mi?’ diyesi geliyor insanın. Esad’a bağlı güçlerin ülkede otoriteyi yeniden kurmayı hayal ederek tank ve savaş uçaklarından medet umması, ülkeyi tarumar etmesi ve de kendi yurttaşlarını isyancılar diyerek öldürmesi, sonunda insanlığa karşı suç kapsamına girebilmiş. Af Örgütü, durmuş, bakmış, incelemiş, sonra da suçu tespit edip ilan etmiş. Sevindirici bir haber.

İnsanlığa karşı suçlar konusu netameli bir konu. Zira, suçlanan taraf genel olarak devlet ya da ona bağlı kurumlar oluyor. Dolayısıyla ucu gidip karar alıcılara bağlanan bir konu. Bu durumda uluslararası kurum ve kuruluşlar, suçlayacakları hükümeti ilan etmeden önce bir kaç kez düşünmek zorunda kalıyorlar. Çıkarlar, küresel dengeler, stratejik konum vs. gibi bir dizi neden, suçların, daha ziyade suçlunun tespitinde nazlı davranmaya yol açabiliyor.

Sorunlu tanımlar

İnsanlığa karşı suç konusunun sorunlu bir diğer yanı ise, suç sayılan eylemlerle ilgili. Savaş ya da savaş dışı koşullarda, genel olarak azınlıklara ve sivillere yönelik siyasi, ırkçı ve dini nedenlerle insanlık dışı uygulamalar, suç olarak kabul edilir. Ancak, hangi durum savaştır, hangi durum değildir, burası açık değil. Suriye’de iç savaş mı var, yoksa Esad isyancıları, ayrılıkçıları mı bertaraf ediyor. Herhalde Uluslararası Örgütler uzun süredir bu konuda karar veremediler.

Ayrıca Suriye’de azınlığa değil, çoğunluğa karşı zulüm yapılıyor; yani bir zamanların Güney Afrika’sı gibi. Bu da genel tanıma pek uymuyor tabi; bekliyor Uluslararası Örgütler.

BM dahil bekleyen örgütler, beklerken boş durmuyor ve suçların niteliğini de değerlendiriliyor olabilir. Soykırım, kıyım, göçe zorlama gibi bir dizi tanım mevcut belgelerde, ancak yaşanan hangi olayların bu tanımlara dahil olduğuna acı çekenler değil başkaları karar veriyor. Kaç kişinin ölmesi gerekiyor mesela, o bilinemiyor. Göç edenlerin de kendi istekleriyle başka ülkelere gittikleri iddia edilebilir böyle durumlarda.

Çifte standart

Esad rejiminin insanlığa karşı suç işlediğini şimdi ilan etmek, daha önce işlemediği anlamına da geliyor. Yani iç savaş başlamadan önce, bu ülkede her şey normaldi; insanlığa karşı suç işlenmiyordu, adeta Fransa ya da İsveç gibi bir ülkeydi. Londra’daki Olimpiyatlarda, ırkçı açıklamalar yapan sporcular ulusal komiteleri tarafından geri çekebiliyor; Suriye’de insanlığa karşı suç konusu binlerce insan ölünce devreye girebiliyor. Bu, suç kavramının yerine göre farklı içerik kazandığını gösteriyor.

İnsan hak ve özgürlüklerinin geliştiği yerlerde, konu son derece geniş kapsamdan görülüyor, ama Ortadoğu gibi zaten hak ve özgürlükten pek anlamayan insanlara karşı işlenen suçlar için o kadar hassas olmak gerekmiyor. Nasıl olsa buralarda acı eşiği yüksek, özgürlük eşiği de düşük diye mi düşünülüyor ne?

Uluslararası Af Örgütü’nden gelen açıklama bilinenin ilanı, ama uluslararası ceza mahkemesini göreve çağırması bakımından önemli. Mahkeme harekete geçer mi, Suriye katliamının düğmesine basanlar yargılanır mı, öngörmek zor. Keşke olsa. Mahkeme gücü sadece Afrika ülkelerine yeten bir kuruluş olmaktan kurtulur, çevre ülke liderleri de karar alırlarken iki kere düşünür. Ama kanımca Mahkeme konu Esad olduğunda, ancak ülkesini terk edip bir yerlerde gizlenirse ve bulunamazsa devreye girer. Kaddafi yargılansaydı, kimbilir neler anlatacaktı. Esad’ın da anlatacakları olur elbet.