
2025'in en son günü için yazdım bu yazıyı...
Benim için zorlu bir yıl olarak geçtiyse de nasıl geçip gittiğini hiç anlayamadığım rüzgar gibi bir yıldı 2025. Dünya için de zorluydu, bir yandan kıtlık ve kuraklıklar, iç savaşlar, işgaller ve göçler, diğer yandan ağır adaletsizlikler, eşitsizlikler, hak arayışları ile geçti... Gazze özelinde insanlık vicdanı birleşti. En iyi, en görkemli, insanlık adına en umut verici birleşme bu oldu zira 'insanlık cephesi' Gazze sayesinde kuruldu...
İnsanlık cephesinin, 2026 ve sonrası için en acil farkındalığı ise insan olarak kalabilmenin kararlılığı olmalı. İnsanlığın geleceği hakkında konuşulanlara dikkat kesilerek, bunları polisiye bir senaryoya da dönüştürmeden, çok dikkatli olmamız gerekiyor.
Gelecek ve insanlık bağlamında, en ziyadesiyle kulak kesilen adamların başında gelen Prof. Noah Hariri'nin söz gücünün, sadece Kudüs İbrani Üniversitesi'ndeki öğrencilerinden ibaret olmadığını da düşünerek; insan popülasyonunun 'gereğinden fazla bir nüfusa sahip olduğunu', 'bu popülasyonu seçici şekilde azaltmanın yollarının yakında gündeme sokulacağı' gibi duyumların hiç de abartı olduğunu sanmıyorum.
Gazze'nin Siyonistlerce uğratıldığı insanlık dışı baskı, yok ediş ve soykırım süreçlerinin, dünya nüfus planlamacıları tarafından kullanılan, primitiv ve sert bir seleksiyon modeli olduğu da çok açıktır, bu söylentilerin gölgesinde...
Dünya muktedirlerinden Rothschild ailesinin de danışmanı olan Prof. Hariri, yeni dünyanın yeniden şekillendiğini sık sık dile getiriyor. Genetik anlamda daha güçlü veya implantlarla daha güçlü hale getirilmiş insanların dışındakilerinin, yani daha güçsüzlerin, tarihten silineceği kötümser bir senaryoyu, dünyanın tekamül ederken bazı tür ve cinslerin yok oluşunun- elimine oluşunun, normal olduğu teorisi ile açıklıyor...
Bu bir anlamda Darwin'in güç algoritmasının, ekonomiye ve genetiğe tatbik edilişini andırıyor aslında... Güçlü olan zayıf olanı yok eder şeklinde özetlenebilecek Darwin bakışı, ne yazık ki kendini güç üzerinden konumlandıran tüm standartların belirleyicisi olmuş durumda. Ne yazık ki diyorum, çünkü bizim İslam inancının hayata bakışı ve yaşam felsefemizde, dayanışmadır esas olan, güçlünün güçsüzü yok etmesi değil, güçlü-güçsüz hep birlikte uyum ve selamet içinde yaşayabilmektir, insanlığın insan olarak kalabilmesinin sınavı.
İnsana 'eşref-i mahlukat' olarak bakan, kıymet veren, onu alemin gözbebeği mertebesinde saygıya layık bir konumda anlatanlarla... İnsana fazlalık ve yük olarak bakanlar arasında tabii ki uçurumlar var...
Bu yüzden Gazze'de yaşanan zulme alışmamamız gerekiyor. Gazze'deki soykırımı asla normalleştirmememiz gerekiyor. Çünkü Gazze, insana dair tüm umutların feci şekilde berhava edildiği bir zulüm laboratuvarıdır. Şayet biz bu zehirli durumu tolere edersek, Gazze özelindeki bu mikro soykırım, tüm insanlığa yönelik olarak makro düzeyde uygulanmaya geçecektir.
Böylelikle soykırımı bir nüfus ergonomisi, bir popülasyon politikası olarak kullanabilecekleri bir pervasızlığa doğru hızla gidiyorlar...
2026'da insanlık cephesinin ise safları sıklaştırması gerekiyor. Gazze soykırımının genişleyerek tüm insanlığa tatbik edilen bir vahşete, küresel soykırıma dönüşmemesi için, hasılı kelam insan kalabilmek için, insanlık cephesini takviye etmemiz gerekiyor...