Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Selahaddin E. ÇAKIRGÝL
Tüm Yazýlarý

Ýnsanlýk tarihinin seyrini deðiþtiren büyük ‘Hicret eylemi'ndeki ahdimizin neresindeyiz?

40 yaþýna gelmiþ, okuma-yazmasý olmayan, yani, insanlarýn oluþturduklarý- geliþtirdikleri eðitim sistemlerinden geçmemiþ bir insan düþünelim..

Çocukluðunda, kendisinin dünyaya gelmesinden önce vefat ettiði için babasýz büyümüþ; annesi ise, 6 yaþýndayken ise, dünya hayatýna vedâ etmiþ.. Küçük çocuðu dedesi ve sonra da amcasý büyütmüþ..

Toplumun itibar ettiði çoðu âdet ve anlayýþlarý içinde tartan, muhakeme eden bir idrak seviyesi.. Sadece yoksul- fakir kimselerin, zayýf ve himayeye muhtaç insanlarýn elinden tutulmasý, korunmasý desteklenmesi maksadýyla oluþturulmuþ, 'Hýlf'ul-Fuzûl' (Faziletliler Dayanýþmasý- Yeminleþmesi) isimli bir teþebbüse genç yaþlarýndayken katýlmýþ..

Genelde, içine kapalý olarak geçen bir gençlik dönemi.. Ama, kimse ondan rahatsýz deðildir ve herkesin saygýsýný kazanmýþtýr.. Bu yüzden de 'Muhammed'ul-Emîn' (Emîn, yani, güvenilir..') olarak anýlýr.

25 yaþlarýnda bir genç iken, 40 yaþlarýnda bir haným olan 'Hadice' ile evlenir..

Ama, o fýrsat buldukça, Mekke civarýndaki tepelerden birisinde bulunan Hira maðarasýna gider, orada saatlerce, bazan günlerce kalýr..

Ve kýrk yaþýna geldiðinde, 'ilâhî mesaj'ýn insanlara ulaþtýrýlmasý vazifesi üzerine yüklenir.

'Cebrail' kendisine gözükür ve ilâhî emirleri peyderpey kendisine vermeye baþlar..

Ama, bu emri alan insan, önce tereddüd eder, kendisini yoklar, üzerinin örtülmesini ister.. Ne var ki, 'Ey örtüsüne bürünmüþ, uyuyan! Kalk, ve Rabb'inin ismini zikret ve O'na yönel, kendine yalnýz onu Vekil edin.. Sana karþý çýkanlarýn dediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrýl.. Refah içinde olup da seni yalanlayanlarý Bana býrak ve onlara biraz mühlet ver..' meâlindeki ilâhî ihtarlar ile, insanlarý, yüklendiði mesajýn kurtarýcýlýðýna çaðýrmak eylemini baþlatýr.

*

Bir sýcak Mekke günü.. Ýnsanlar âdet olduðu üzere o en kavurucu sýcak saatlerde istirahattedir.

Ve sesi Mekke'nin her tarafýna eriþen ve sadece düþman saldýrýsý veya sel ve benzeri tabiî âfetlerden halký haberdar etmek için çalýnan bir 'kampana' /çan vardýr.

Birgün ortasýnda Mekke'lileri o yöntemle uyandýrýlýr. Çok önemli bir haber verileceðini iþiten herkes oraya koþar.. Ve karþýlarýnda Muhammed'ul-Emîn'i bulurlar..

O, gelenlere hitab eder:

'-Ey insanlar! Ben size, 'Þu daðýn ardýndan üzerinize bir düþman saldýrýsý gerçekleþecek veya üzerimize bir sel âfeti yaklaþýyor..' desem inanýr mýsýnýz?

-Ýnanýrýz, sen yalan söylemezsin; sen, Muhammed'ul'Emîn'sin..' derler..

-O halde, size bildiriyorum ki, Allah'dan baþka ilâh/ mâbud, ibadet edilecek, tanrý kabul edilecek, ve herþeyi yaratan ve hayatý tanzim eden hiçbir baþka güç sahibi ve ilâh yoktur!'

*

Aaaa!..

Bakýþlar þaþkýn..

Bunun için mi çaðrýlmýþlardýr?

Ýtiraz edenler olur.. Çünkü, onlar kendilerine, her þeyi yaratan ve hayatý tanzim ettiklerine inandýklarý yýðýnla 'ilâh'lar edinmiþler, onlara 'arz-ý ubûdiyet / kulluk ve ibadet ediyorlar, tapýnýyorlardýr.. Þimdi ise, karþýlarýnda, içlerinden, kendisine bu kadar güvendikleri birisi çýkmýþ, onlarýn 'ilâh' edindikleri bütün herþeyi reddediyor, onlarýn bir 'hiç' olduðunu söylüyor, onlara 'insanlýk izzet ve haysiyetine sahib olabilmeleri ve onu koruyabilmeleri için, 'insan'ýn, 'Lâilâhe illallah / Allah'dan baþka hiçbir ilâh yoktur..' þeklindeki bir ezelî ve ebedî 'özgürlük manifestosu'nu, geçmiþteki bütün enbiyaullah'ýn/ ilâhî peygamberlerin sözünü, putkýranlarýn pîri olan Hz. Ýbrâhîm'in asýrlarca önce, çaðýnýn zorbalarýna, Nemrud'larýna karþý söylediklerini tekrar ilân ediyor, insanlarý 'vahdâniyet-i ilâhîye'ye, Allah'ýn birliðine, tevhîd inancýna çaðýrýyor..

*

Ve en yakýnýndan, orada toplananlarýný nicelerini adýna da olacak þekilde, amcasý Ebû Leheb, kendilerinin rahatsýz edilmeleri ve o saatte önemli þey bildirecekmiþ gibi oraya çaðrýlýp 'ilâhlarýna- tanrýlarýna karþý yapýlan bu 'çaðrý'ya itirazýný-hýþmýný açýkça ilân ediyor ve 'Seni kalbim asla affetmeyecek!' diyor.

*

Ama, 'tevhîd' çaðrýsý ve kervaný, Enbiyaullah'ýn sünnetine uygun olarak, tekrar yola çýkmýþtýr. Artýk, her iki taraftan da söz ve davet kýlýçlarý çekilmiþtir. Herkes kendi davetini yapmaktadýr, fiilen..

*

Aslýnda, Mekke halký, Allah'a inandýklarýný söylüyorlar ve amma, ondan ayrý olarak, nice 'ilâh'lara da 'arz-ý ubûdiyyet' ediyorlar, Allah'a þirk/ ortak koþuyorlardý.. Hattâ, 'hanif' denilen bir kesim daha vardý ki, onlar da, 'Allah'ýn birliði'ne inandýklarýný söylüyorlar ve sokakta, pazarda, her yerde bu gibi konularý muhatablarýyla konuþup tartýþýyorlar, ve amma onlarýn bu görüþleri, baþkalarýný rahatsýz etmiyordu..

Þimdi ise, aralarýndan en güvenilir 'El'Emîn' diye anýlan birisi çýkýyor, ilâhlýk iddiasýndaki bütün uydurma ilâhlara karþý, bir 'tevhîd dâveti' yapýyordu, gerçek bir 'kurtuluþ ve özgürlük beyannâmesi'ni haykýrýyordu..

O dâvet, evlerin derûnuna girmiþ, beyinleri ve kalbleri sarsmýþ, herkes kendisine yeni bir tavýr takýnmak ve neye tarafdar ve neye karþý olduðunu ortaya koymak ihtiyacýný derinden hissetmeye baþlamýþtý..

Halbuki, o dâvetçi'nin öyle Mekke müþriklerinin nice ulularý gibi malý-mülkü, maddî gücü yoktu; hattâ, yýllardýr, amcasý Ebû Tâlib'in himayesinde, bir yetim ve öksüz olarak büyümüþ birisiydi.. Þimdi ise, yaptýðý çaðrý, evlerin içinde, aile ferdleri arasýnda bile tartýþmalara yol açmaya baþlamýþtý.

*

Müþriklerin temsilcileri, amca Ebu Tâlib'e gittiler ve 'Senin bu yeðenin var ya.. Bizde huzur býrakmadý.. Evlerimizin içinde bile tartýþýr olduk.. Böyle bir âdetimiz yoktu halbuki.. Ne istiyorsa verelim, hattâ baþýmýza 'Melik/ yönetici' yapalým; tek þartýmýz, 'ilâh'larýmýza dokunmasýn! Yoksa, bunun sonu kötü olur..' derler..

Amca Ebû Tâlib, 'yeðen'ine bu itirazlarý bildirir, ama, O, bu çaðrýsýndan geri döneceði tek adýmýnýn bile olmadýðý cevabýný verir.

Çaðrý, toplumun her kesimine derinden derine iþlemektedir.

Cebheler ve saflar iyice belirir..

Ýlâhî davetçi, Taif'e gider, orada da tekrarlar sözlerini ve taþa tutulur, kan-revân içinde kalýr.. Ama, o 'câhil' güruhuna, rahmet nazarýyla bakar ve 'Onlar bilmiyorlar..' der..

10 yýl süren bir derinden derine mücadeleden sonra, artýk, siper deðiþtirmek zamaný gelmiþtir..

Onun mesajýný çevre diyarlardan duyan niceleri gibi, (sonralarý, Medine adýný alacak olan) Yesrib'den de bazý gruplar gelir. Mekke dýþýnda 'Aqabe' denilen bir mýntýkada, iki kez görüþmeler ve bu ilâhî davetçi'nin Medine'ye gelmesi halinde, onu kendilerini, evlâd-u iyâllerini nasýl korurlarsa öyle koruyacaklarýna dair söz verirler ve biatleþmeler olur.

Onlar Yesrib'e döndüklerinde, oradaki Yahudiler o biatleþmeyi duyunca, 'Siz ne yaptýðýnýzý biliyor musunuz? Gerekirse bütün dünyayla savaþýrýz..' demektir, bu..' derler, korkutmak için..

Ama, 'Evet, biz de zâten o inançla biatleþtik..' derler..

*

Ve sonra, Mekke'den ayrýlýþ, Hicret böyle baþlar..

Hicret, rahatlýk içinde, kolaylýkla yapýlan bir yolculuk deðildir.. Ýçinde, ümidler, yerine getirilmesi gereken bir ilâhî vazife þuûru kadar, nice hicranlar vardýr, hüzünler ve kalb sancýlarý da vardýr. Ama, 'uzun atlayýcý'nýn daha ileri atlayabilmek için, geri çekilmesi gibi bir durumdur da bu..

*

Evet, müslüman takviminin baþlangýç noktasý olan ve insanlýk tarihini derinden etkileyen o zâhiren küçücük , amma, insanlýk tarihini deðiþtiren o 'büyük eylem'in, (Hicrî -qamerî ' takvime göre, dünden itibaren) Hicret'in 1444'ncü yýlýndayýz..

O daveti kabul ettiklerini lafzen kolaylýkla söyleyen herkese, o çaðrýnýn idrakine varmak ve bereketine ermek temennisiyle, tebrikler..

*