Mülkiyeli þair Cemal Süreya, dönemin Baþbakaný Turgut Özal’a “birlikte intiharý” önermiþti.
Özal’dan neden þekvacý olduðunu hatýrlamýyorum.
Entelijansiya, hele de Mülkiye tezgâhýndan geçmiþ aydýnlar pek sevmezlerdi rahmetliyi.
Bunda “rahmetli”nin bazý tutumlarýnýn da payý vardý elbette... O tutumlarýn ne olduðunu baþka zaman teferruatýyla konuþuruz... Kýsaca þöyle söyleyeyim: “Kalkýnmacý” retoriði benimsemiþ siyasetçiler, Batý’ya ve Batý deðerlerine perestij eden aydýnlarýmýz tarafýndan pek sevilmezler(di)... Özal da, bu kontenjandan “nefret öznesi”ydi. Baþka da bir suçu yoktu.
Cemal Süreya’dan söz ederken neden “Mülkiyeli” sýfatýný kullandým?
Mülkiyeliydi çünkü.
Þairdi ama siyaseten “Mülkiyeliliðin” tüm olumsuz özelliklerini taþýyordu... Fazla ayrýntýya girmeyeyim, “Durumu iç açýcý deðildi” deyip kapatayým bu bahsi.
Ben de Kemal Kýlýçdaroðlu’nu intihara davet ediyorum.
Hayýr, birlikte deðil.
Bu eylemi tek baþýna gerçekleþtirmelidir.
Örnek olmalýdýr.
Bir siyasetçi düþünün ki, girdiði bütün seçimleri kaybetmiþ, hiçbir iddiasýný kanýtlayamamýþ, hiçbir sözünün arkasýnda durmamýþ, söylediði bir þeyi ertesi gün tekzip etmek zorunda kalmýþ, neredeyse aðzýný bozmadan bir tek cümle kuramamýþ ve “yalanlarýyla” hep suçüstü yakalanmýþ.
Üstelik siyasi hayatý “ayar” almakla geçmiþ.
Bu siyasetçi için, intihar dýþýnda baþka bir kurtuluþ yolu bulamýyorum.
Kuraldýr: Bir iddiada bulunuyorsanýz, hele bu iddia üzerine siyaset bina ediyorsanýz, önce iddianýzý kanýtlarsýnýz. Yani, iddianýza mesnet teþkil eden bilgileri paylaþýr, kamuoyu oluþturursunuz. Bunun sadece siyasi getirisi deðil, prestij getirisi de olacaktýr ve sözünüzün deðeri artacaktýr.
Bugüne kadar hiçbir iddiasýný kanýtlayamamýþ ve yalanlarýyla suçüstü yakalanýp “müfteri” konumuna düþmüþ Kýlýçdaroðlu’nun hangi itibar edeceðiz, onu niçin makbul ve muteber bulacaðýz? Dahasý, niçin gidip bu adamýn genel baþkanlýðýný yaptýðý partiye oy vereceðiz?
Ýddia þu:
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn yurtdýþýndaki bankalarda 3 milyar dolarlýk serveti var.
Koskoca genel baþkan “ortaya karýþýk” bir iftira atýyor... Ýftirasýný itirafla desteklemesi için Cumhurbaþkaný Erdoðan’a çaðrýda bulunuyor, “Biz biliyoruz, bir de sen anlat ” diyor.
Peki, önce sen anlatsýn, “bildiklerini” kamuoyuyla paylaþsan daha iyi olmaz mý?
Bir iddiada bulunuyorsanýz, kanýtýný da sunacaksýnýz, “Var mý, yok mu?” diye ortaya top yuvarlamayacaksýnýz...
O top gider, ehil bir futbolcunun ayaðýndan gol olur.
Nitekim gol oldu.
Golü yemiþsiniz, hakem düdüðü çalmýþ, maç bitmiþ, artýk telafi imkâný yok...
Ne yaparsýnýz?
Edepli, onurlu, haysiyetli bir insansanýz muhatabýnýzdan özür dilersiniz... Özür dilemeyi stratejik bulmuyorsanýz edebinizle susup bir kenara çekilirsiniz.
Kemal Kýlýçdaroðlu böyle yapmýyor.
Önce iftira atýyor, sonra “Sen de itiraf et” diyor... “Ýddianý ispatlarsan siyaseti ve Cumhurbaþkanlýðýný býrakacaðým. Ýspatlayamazsan, sen siyaseti býrakacak mýsýn?” cevabýný alýnca da, bir zeytinyaðý olarak üste çýkýp þunu söylüyor/söyleyebiliyor: “Ben bu konudaki söylentileri dile getirdim. Cumhurbaþkaný, benim iftiramýn iftira olduðunu ispat etsin.” (Hem “iftira” diyor, hem “iftiramýn iftira olduðunu ispat etsin” diyor.)
Bu cevap benim akýl melekelerimi dumura uðrattý.
Kötü oldum.
Bir insan olarak küçük düþtüðümü hissettim.
Bir kurtuluþ yolu aradým Kýlýçdaroðlu için ve intiharý buldum.
Bunu samimi olarak öneriyorum.
Ýntihar etsin!
Bunu yaparsa bizi kendisinden mahrum býrakacaktýr ama ayný zamanda insanlýðýn onurunu kurtaracaktýr, insanlýðýmýzdan utanmamayý saðlayacaktýr!