İpe un serme ustası

Bizde seçim kampanyaları, büyük ölçüde, “anayasa vaadi” etrafında şekillenir... İşsize iş, çiftçiye mazot, esnafa kredi, üreticiye teşvik türünden genel geçer vaatlerin yanında, “yeni ve sivil bir anayasa” hep baş köşede yer alır.

 

Son seçim kampanyasında da buna tanık olduk.

MHP’sinden CHP’sine, AK Parti’sinden BDP’sine, neredeyse bütün siyasi partiler “yeni ve sivil bir anayasa” sözü verdiler.

Bir de, “masadan kalkan taraf biz olmayacağız” diyerek kendilerini bağladılar.

En son, galiba CHP, “Bu anayasa çıkıncaya kadar masadayız” demişti.

Naçizane ben de, “CHP’nin anayasa gibi bir derdi ve hevesi yok, seçim meydanlarında istermiş gibi yapıp ipe un serecekler” demiştim ve haklı çıktım.

İlk zamanlar “kırmızıçizgileri” gerekçe gösteriyorlardı, anayasanın giriş bölümünü asla ve kat’a deldirtmeyeceklerini söylüyorlardı.

Hem anayasayı şiddetle istiyormuş gibi yapacaksın, hem de giriş bölümünden taviz vermeyeceksin.

Hem masadan kalkan taraf olmayacaksın, hem de masaya getirilen temel hak ve özgürlükler konusunda kulağının üstüne yatacaksın.

Şimdi de tutturmuşlar, “Türk milleti lafzı anayasadan çıkmayacak, başkanlık sistemi asla ve kat’a bu anayasanın konusu olmayacak...”

 

Güzel...

İktidar partisi yetkilileri, “temel hak ve hürriyetler konusunda uzlaşma olursa, başkanlık sistemi ısrarından vazgeçeceklerini” açıkladılar... BDP’liler de anayasadaki “Türk milleti” lafzından rahatsız olmadıklarını söylediler.

Eee?

Hayır, CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu tatmin etmek mümkün görünmüyor.

Çünkü hiçbir zaman yeni ve sivil bir anayasa istemediler.

Bunu test edebileceğimiz fırsatlar olmadığı için, bir süre samimiyetlerine inandırdılar.

Bugün İşçi Partisi’yle el ele vermiş bir CHP görüyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.

Hatta, seviniyoruz.

Polemik canavarı pes etti

Pes etme... Eteğindeki taşları dök, ne tıynette bir adam olduğun iyice görülsün. “Koçum” demiş, “tosunum” demiş, her türlü iltifatta bulunmuş ama ben ağzımdan bal damlatmaya devam ediyormuşum. (Hasan burada ironi yapıyor.)

Sadece “tosunum” ve “koçum” demiyorsun ki!

Daha bayıltıcı esprilerin var; lümpen, yandaş, skeç, iktidar yağdanlığı gibi... (Sosyalist terbiyeye bakar mısınız?)

Neredeyse bir yıl süren karşılıklı yazışmalarda Sabahattin Ali’nin tek parti faşizmi tarafından ortadan kaldırıldığını lütfen kabul ettin... Ağzından kerpetenle laf alıyoruz.

Mustafa Suphi bahsini açtın... Kaçıyorsun.

Kaçma.

Bizi aydınlat.

Mustafa Suphi yoldaşı Karadeniz’de kim boğdurttu? Ali Şükrü Bey’e kim kıydı?

Kaçışına gerekçe yaptığın “Kimden ve neden söz ettiğini bilmiyorum” ifadesini de senin sosyalist ahlakına (hayır, kurnazlığına) veriyorum.

Kimden ve neden söz ettiğimi çok iyi biliyorsun oysa.

Buyurmuştun ki, “Star’da yazmak sana itibar kazandırmaz.”

 

Fehmedebilmen için tekrarlıyorum:

Hep bel altı çalışan, hep “karalama” cehdiyle hareket eden, “özel hayat bilgilerini” abartarak ve yalanlarla besleyerek “itibarsızlaştırma kampanyalarına” malzeme yapan, “medya çetesi” yordamlarıyla hareket ederek meslektaşlar üzerinde terör estiren (Bkz. “İsmail’in anasını nasıl belledik” konulu telefon görüşmesi), evli barklı kadınlara iftira atan, psikolojik savaş yöntemleriyle hareket etmeyi alışkanlık haline getirmiş karanlık oda mecralarında yazmak sana itibar kazandırıyor da, Star’da yazmak mı benden itibar eksiltecekmiş?

Kendine bak.

Daha doğrusu, namuslu ol içinde bulunduğun “hal”le ödeş.

Namuslu ol, ettiğin küfürlerden ve hakaretlerden dolayı özür dile.

Sonra nereye kaçacaksan kaç.