Geçtiðimiz haftanýn üç önemli olayý vardý.
Çözüm sürecini yok edebilecek gerginliklere yol açan güya IÞÝD’i protesto adý altýndaki olaylar… Neredeyse 30 civarýnda insan kaybýna yol açan bu karmaþanýn ülkemizde ne kadar kýrýlgan fay hatlarý bulunduðunu göstermiþ olmasý dikkate deðer. Bu olaylara sebep olanlarýn bilerek ya da bilmeyerek çözüm sürecine kast ettikleri çok açýk…
Orta Vadeli Programý açýklayan Baþbakan Yardýmcýsý Ali Babacan Türkiye’nin üç yýllýk hedeflerini ortaya koydu. Sadece jöleli sözler deðil inandýrýcý ve uygulanabilir programlar sundu kamuoyuna. Bu yýl için yüzde 3,3 büyüme beklediklerini ifade eden Babacan, 2015 için yüzde 4, 2016 ve 2017 yýllarý için ise yüzde 5'lik büyüme öngördüklerini açýkladý.
Türkiye her yýl bir milyona yakýn gence iþ bulmak zorunda. Bunun için de belli bir büyümeyi saðlamaya mecbur. Öte taraftan dünyayý sarsan krizler ister istemez bizi de etkiliyor ve büyüme oranlarýnda gerekli hedefleri yakalamak zorlaþýyor.
Bu program içinde enflasyon için öngörülen hedefler de önemli. Yýlsonu enflasyonu için yüzde 9,4 bekleyen Babacan, "gelecek yýl yüzde 6,3'e düþeceðini öngörüyoruz, 2016 ve 2017 için ise yüzde 5'lik enflasyon hedeflerimizi koruyoruz'' dedi.
Orta Vadeli Program'da kiþi baþýna düþen milli gelirin bu yýlsonunda 10 bin 537 dolar, 2017 yýlý sonunda ise 12 bin 229 dolar olmasý öngörüldü. Burada ortaya çýkan ve ilerisi için dikkat etmemiz gereken bir gerçek var. Dünyada ekonomik büyüklük sýralamasýnda 17’den 16’ya inmek o kadar zor deðil belki fakat 11’den 10’a inmek bir hayli zor gözüküyor. Bunu baþarmanýn yolu hukuken öngörülebilir bir ülke olmaktan geçiyor. Sermaye ve yatýrýmý çekmenin en önemli yollarýndan biri bu çünkü. AB, bu bakýmdan çok önemli.
Avrupa Birliði de bu arada Türkiye Ýlerleme Raporunu açýkladý. Raporun dili geçtiðimiz yýllardakine göre daha makul. Anlaþýlan ikazlar yerini bulmuþ ve daha yapýcý bir dil kullanmaya özen göstermiþler. Raporun dili makul olduðu gibi konulara yaklaþýmý da önceki yýllardakine göre daha pozitif. Türkiye'nin takdir edilecek adýmlarý olduðu gibi eksikleri de yok deðil. Eksiklere yapýlan vurgunun yerini bulmasý için hem AB'den hem de Türkiye'den beklenenler var. Öncelikle AB, 23 ve 24'üncü fasýllarý yani Yargý ve Temel Haklar ile Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasýllarýný müzakereye açmanýn bir yolunu bulmalý. Türkiye ise özellikle medya özgürlüðü ve hukuk sistemine iliþkin günü kurtarýcý deðil kalýcý düzenlemeler yapmalý.
Hedeflerimizi tutturmanýn bir yolu da üniversitelerimizi, dolayýsýyla bilimsel araþtýrma kapasitemizi geliþtirmek deðil mi? Bekir Gür'ün 7 Ekim günü Star Gazetesinde çýkan "Asya’nýn bilim þahlanýþý baþladý" baþlýklý yazýsý benzer kaygýlarla kaleme alýnmýþ. Times Higher Education adlý yükseköðrenim dergisinin yayýnladýðý en iyi üniversiteler sýralamasýnda bu yýl Türkiye'den altý üniversitenin ilk 400 arasýnda bulunmasýný ve Asya ülkelerinin önceki yýllara göre daha çok üniversite ile temsil edilmesini önemli buluyor Bekir Hoca. Bana biraz iyimser bir yaklaþým gibi geldi Bekir Beyin görüþü. Ben bu yazýyý yeniden okuyayým derken bu sefer 9 Ekim tarihli yazýsýnda Türkiye'deki üniversitelerin halinden bir kesit sunan "Bir yükseköðretim sistemi düþünün" baþlýklý yazýsý çýktý Bekir Gür'ün. Bir üniversitedeki içler acýsý olaylarý anlatan bir mektuba yer vermiþ Sayýn Gür yazýsýnda.
Ben de tam þu sýralar gündemde olan rektör seçimlerini ve kulaðýma gelen bazý yakýþýksýz haberleri yazmak istiyordum.
Önce þu hususu açýk bir þekilde belirtmem gerekiyor. Býrakýn bir üniversite öðretim elemanýný herhangi bir kimsenin, iradesini baþkasýna teslim etmesi tam bir cahiliye dönemi âdetidir. Ýslamiyet’in getirdiði en önemli yenilik herkesi kendi kararýný oluþturma sorumluluðu altýna almasýdýr. Bu anlamda, günümüzdeki en çapýcý örneði Gülen cemaati olan yapýlarla baþýmýn hoþ olmadýðýný bilen biliyor. Fakat rektör seçimlerinde kendisine avantaj saðlamak isteyen kimilerinin rakiplerini paralel yapý mensubu olmakla itham etmesini tehlikeli bulduðumu söylemek istiyorum. Vaktiyle o camiaya yakýn kimselerle bir arada bulunmak baþka iradeyi o tür yapýlara teslim etmek baþka deðil mi? Bir kimsenin paralel yapý ile iliþkisini 17 Aralýk sonrasý tavrýna bakarak tayin etmek gerekmez mi?
Hele bazýlarýnýn görevdeki bazý rektörleri, Abdullah Gül tarafýndan atanmalarý sebebiyle Tayyip Erdoðan karþýtý olarak göstermesi ve kendilerini bu anlamda öne çýkarmaya çalýþmasý en baþta Abdullah Gül ve Tayyip Erdoðan'a saygýsýzlýktýr. Siyaset ve bürokrasiden bazýlarýnýn kimi adaylar için “ben arkandayým” tavrý ise bir makamý kendi gücüyle elde edemeyeceklerini bilen bazý acizlere verilmiþ destek deðil açýkça “emaneti ehline verin” emrine ihanettir.
Bu tür aciz adaylarý gördükçe aklýma Þeyh Galib’in þu güzel þiiri geliyor: “Kimi terk-i nâm ü þâne kimi itibâre düþtü.”