'Ýran ektiðini biçiyor' diyebilir miyiz?

Ýran'da bir haftadýr yaþanan olaylar tüm dünyanýn gözünün buraya çevrilmesine neden oldu. Trump ve Netanyahu çiftine de gün doðdu.

Netanyahu, "Ýran’da rejim düþtüðünde Ýranlýlar ve Ýsrailliler yeniden arkadaþ olacak, Ýran halkýnýn özgürlük arayýþýnda baþarýlar dilerim" dedi.

Trump twitter'dan "Halkýn yiyecek çok az þeyi var, enflasyon yüksek ve insan haklarý yok. ABD sizi izliyor!" mesajý paylaþtý.

Hem ambargo uygulayýp, hem ambargoyu delen ülkeleri cezalandýrmaya kalkýp üstüne bir de "Ýran halkýnýn yiyecek çok az þeyi var" diyerek göstericilerin rejimi devirmesini istemek gerçekten mide bulandýrýcý.

ABD ve Trump söz konusu olduðunda mide bulandýrýcý olaylar artýk sýradanlaþtý, o ayrý.

***

Ortalýðý ateþe vermelerinden, kamu binalarýný iþgale yeltenmelerinden anlaþýlacaðý gibi pek de "barýþçýl" olmayan bu gösterilerle ilgili Ýngiltere ve Almanya gibi ülkeler "Ýran barýþçýl gösterilere müsaade etmeli, protestocularýn kendilerini ifade etme hakkýna saygý göstermeli" uyarýsýnda bulundu.

Batý menþeli bu rejime ihtar, göstericilere destek mesajlarý, Ýran Cumhurbaþkaný Ruhani ve dini lider Hamaney'in açýklamalarýna "gösterilerde dýþ müdahale olduðu" þeklinde yansýdý.

***

Muhafazakar reformcu olarak bilinen Ruhani ve dini lider Hamaney'in sözlerindeki ton farkýndan mülhem, olaylarýn bir iç hesaplaþmaya evrilebileceði yorumlarý da yapýldý. Nitekim Ruhani'nin cumhurbaþkanlýðý seçimlerini Hamaney'in hilafýna kazandýðý, ülkeyi Batý'ya daha açýk ve liberal politikalarla yönetme eðiliminde olduðu ve reform isteyen kesimlere daha yakýn durduðu ifade edilmekteydi. Ama son tahlilde Ruhani de "Halkýn protesto hakký vardýr" dedikten sonra "Ama asla vandallýða müsaade edilmeyecektir ve gereken ceza verilecektir" demeyi ihmal etmedi.

Rusya ve Çin'in yaklaþýmý ise Ýranlý yetkililerin meseleyi ele alýþ þekliyle örtüþüyordu. Rusya "Ýran'daki durumu istikrarsýzlaþtýrabilecek dýþ müdahaleler kabul edilemez" yorumu yaptý. Çin de benzer þekilde "Ýran'da istikrarýn korunmasýný bekliyoruz" dedi.

"Batý ve Doðu bloðu" arasýndaki bu farklýlaþma, ülkelerin yaþadýðý sorunlar karþýsýnda bölgesel ve küresel tepkilerin hangi saiklerle verildiðini de anlatýyor bir bakýma. Uluslararasý iliþkilerin, ulusal çýkarlarýn meþrulaþtýramayacaðý bir vahþilikte cereyan ettiðini gösteriyor...

***

Gelelim Türkiye'nin tavrýna; doðrusu Suriye sürecini yakýndan takip eden bizler biraz karýþýk duygular içindeyiz. Esed rejimine Hizbullah ve Kasým Süleymani milisleriyle destek veren ve daha ilk yýlýnda Suriye'de muhalif katletmeye baþlayan Ýran'ýn Sünni dünyadaki imajý artýk eskiye göre ciddi anlamda kötüleþmiþ durumda.

Sadece Suriye özelinde þekillenmedi bakýþýmýz; PKK üzerinden de Türkiye'ye zararý dokundu Ýran'ýn. "Türkiye'nin DEAÞ'a yardým ettiði" tezviratý Ýran resmi haber kanallarýnda dahi sýkça kullanýlýyordu bir zamanlar.

15 Temmuz'dan sonra bu tutum deðiþti fakat.

Suriye'de çatýþmayý sonlandýrmak ve siyasi çözümü mümkün kýlmak için baþlatýlan Astana sürecinde yan yana gelindi. Bölgesel istikrar hayatileþtikçe ve ABD'nin Suud'u Ýran'a karþý taþeronlaþtýran politikalarý netleþtikçe Ýran için Türkiye'nin dostluðu daha da önemli hale geldi.

Peki Türkiye, "Ýran da vaktiyle bunlarý yaptý" diyerek ABD'nin, Ýsrail'in yahut daha düþük tonlarda da olsa Ýran'ý hedef alan diðer ülkelerin benzeri bir tutum içinde olup zaten devlet vasfýný yitirmiþ komþularla çevrili haldeyken bunlara bir yenisinin daha eklenmesini mi arzu etmeli? Yoksa bölgemizin bir an evvel toprak bütünlüðünü ve istikrarýný kazanmýþ bir barýþ yurduna dönmesi için mi çalýþmalý.

Elbette ikincisi...

Arap Baharý ile baþlayan sürecin, Türkiye'yi de içine alacak þekilde bir bölgesel dizayna dönüþtürülmek istendiði artýk daha net anlaþýlýyor. Bu sürecin acý tecrübelerinin politik hafýzaya kaydedilmesi de çok önemli.