Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Ermenistan ve arkasındaki güçlerce 30 yıldır sürdürülen işgale karşı, 44 günlük çetin bir savaşta, (resmen açıkladığı rakamlara göre 2800’den fazla askerini yitirerek) kazandığı parlak zaferi kutlamak için, 10 Aralık günü Bakû’da tertiplenen kutlama törenlerine Türkiye C. Başkanı Erdoğan da katılıp, konuşmasının bir bölümünde -genel olarak her zaman yaptığı gibi-, bir mahallî şiiri veya halk deyimini dillendirmesi üzerine…
Ki, o şiirde, ‘Aras Nehri’nin iki yakasındaki halkın zorla ayrıldığı’ anlatılıyordu. Evet, 200 yıl öncelerde Rusya Ordusu, Kafkas’la aşmış, hattâ başkent Tahran’a 100 km. kadar yaklaşmış, daha sonra imzalanan Gülistan ve Türkmençay gibi andlaşmalarla İran’a ağır darbe vurulmuş, iki ülke (Rusya ile İran) arasındaki sınır olarak, -Türkiye’de Erzurum- Hınıs yöresinden çıkıp, İran’da ilerledikten sonra, Hazar Denizi’ne dökülen- Aras Nehri kabul edilmişti. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, 1990’da, aynı sınır, Ermenistan- İran ve Azerbaycan Cumhuriyeti - İran arasındaki sınır olarak devam etmişti.
Yani, Aras Nehri, bugün, Türkiye ile Azerbaycan arasında değil, Azerbaycan Cumhuriyeti ile İran arasındaki sınır.. Yani, söz konusu şiirde geçen ‘Bizi zorla ayırdılar..’ sözü de, evet, Rusya tarafından zorla dayatılmıştı, 200 yıl öncelerde..
Böyleyken, İran’daki bazı makamların, - İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif gibi tecrübeli bir diplomatın, ‘twitter’ üzerinden attığı- işaret fişeğiyle İran medyasında ve Meclisi’nde Türkiye ve hele de Erdoğan’ın şahsına yönelik, sadece eleştiri değil, hakaretler furyasına ne demeli? Şu veya bu devlete veya şahsa tarafgirlik için değil, doğruyu anlamak ve hakikat olduğuna inandığımızı söylemek için..
Bu konuda, gazetelerden ayrı olarak, hele bir m.vekilinin İran Meclisi’nde yaptığı ve Osmanlı dönemiyle ilgili olarak, bir tarihî hesaplaşmayı da aşan kin ve nefret dolu bir konuşma, konunun tuzu-biberi oldu.
Bununla da yetinmeyen o m.vekilinin konuşmasında ‘Karabağ ve Azerbaycan’ın diğer bölgeleri üzerindeki, 30 yıla yakın devam eden işgal konusunda da, ‘Kafkasya’daki güç dengesini korumak için Ermenistan’ın yanında yer almalıydık!..’ diyebilmesi ve arkasından, ‘B.Amerika ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye uygulayacağı ambargo kararlarını destekledikleri’ni de eklemesi, dilimizden düşürmediğimiz İslâm kardeşliği açısından nasıl değerlendirilmeli?
Daha ilginç olanı, İran Meclisi’nde bu kadar saldırgan ve seviyesiz bir konuşmaya karşı, hayret, hiçbir itiraz olmadı.
Bu konuşmaya evvelki yazımda da değinmişken niye mi tekrarlıyorum?
‘Yahu arkadaş, İran’da akl-ı selîm sahibi kimse yok mu?’ şeklindeki bir çok konuşmaya şahid oluyorum da, ‘var’ diyebileceğim için..
İran’da, ‘akl-ı selîm’ sahibi kimseler de vardır’ derken, özellikle de İran C. Başkanı Hasan Rûhanî’nin 14 Aralık Pazartesi günü yaptığı açıklamalara istinad ediyorum.
Ancaak, ortaya şöyle bir şey de çıkıyor:
İran Cumhurbaşkanı, başka söz söylüyorken, ,onun Dışişleri Bakanı ise, diplomatik açıdan mevkidaşı olmayan bir C.Başkanı’na nasıl -üstelik de yersiz bir şekilde- tweet’inde nasıl suçlama yapabiliyordu? Yoksa, onu o sırada, Rûhanî’yle görüşmeden, ‘başka güç odakları’ mı zorladı? Ve, medya organlarında ‘Merg ber Erdoğan! /Erdoğan’a Ölüm!’ laflarının bile yazılmasına kim izin verdiyse, belki, Cevad Zarif’i öyle söyleten de, o güç odakları idi.
Bu konuda, C. Başkanı Hasan Rûhanî ise, 14 Aralık günü Tahran'da yerli ve yabancı gazetecilerle yaptığı ve televizyondan da yayınlanan toplantıda tamamen başka türlü konuşuyor ve bir gazetecinin Erdoğan'ın okuduğu şiire ilişkin sorusu üzerine, ‘Erdoğan'ın İran'ın toprak bütünlüğüne, ya da halkına hakaret kasdı taşıdığını uzak bir ihtimal olarak görüyorum’ diyordu.
Rûhanî, söz konusu şiirin, bağlamına göre farklı anlamlar taşıdığını belirterek, ‘Erdoğan konuşmalarında Sâdî, Hâfız ve Mevlâna'dan pek çok şiir de okur.. (…) Okuduğu şiir de çok yönlüdür. Bu şiiri İran'da okursanız bir mânâya gelir, İran dışında okursanız başka bir mânâya.. (…) Türkiye makamları Erdoğan'ın Azerbaycan halkının topraklarının işgalden kurtarılmasından mutlu olduğunu söylemek istediğini aktardı. Ayrıca, Erdoğan aynı konuşmada Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan'ın birlikte çok yönlü çalışma yürütülmesi gerektiğini de ifade etti. (…) Yapılan açıklamalar ile bu gerilimi geride bırakabileceğimizi düşünüyorum. (…)’ değerlendirmesinde bulunuyordu.
Bu gerilim ve Rûhanî’nin bu sözleri 14 Aralık akşamı Reuters Haber Ajansı’nın bülteninden dünyaya -özetle- şöyle duyuruluyordu:
(Reuters - Erdoğan'ın, Azerbaycan topraklarının 19. yüzyılda Rusya ile İran arasında bölünmesine üzülen Azerice bir İran şiirini okumasından sonra ortaya çıkan diplomatik gerilim üzerine İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhanî televizyondan da yayınlanan açıklamada, ’Sayın Erdoğan hakkındaki geçmiş bilgilerime dayanarak, toprak bütünlüğümüze hakaret etme niyeti olması pek muhtemel gözükmüyor. O ayrıca, konuşmalarında hep şiir okur’ dedi.
Tahran, Erdoğan’ın sözlerinin, Azeri azınlık arasındaki ayrılıkçı eğilimleri körükleyebileceği konusunda endişeliydi. (…) Azerîler, çoğunlukla İran'ın devlet dini olan Şiî İslâm'a bağlıdırlar.
Türkiye, geçen ay ‘ateş-kes’le sonuçlanan bir savaşta, Ermenilere karşı önemli toprak kazanımları elde etmesine yardımcı olarak Azerbaycan'ın yakın bir müttefiki haline geldi.)
Bu arada, İran’ın eski C. Başkanlarından Ahmedînejad de, ‘Erdoğan’ın sözlerinden bırakın zarar görmeyi, en fazla kârlı çıkacak tek ülke İran’dır..’ diyor ve Keyhan gazetesinin Gn. Yy. Müdürü Huseyn Şeriatmedarî de aynı paralelde görüş belirterek, ‘Aras Nehri, İran’ın bir bölümünü zorla koparmadı mı, yoksa?’ diye yazıyordu.
Kezâ, İran Meclisi’nde eski Erdebil m.vekili olan Nâsır Nâsırî de, Cevad Zarif’e hitaben, ‘İran’ı zorla bölüp Aras Nehri’ni sınır yapan Rusya değil miydi? ‘Erdoğan’ın sözlerini Rusya Dışbakanı Sergei Lavrov anlamadı da ve siz onun yerine mi tepki gösteriyorsunuz! (…)Erdoğan'a cevaben attığınız tweet baştan sona Türkiye, Azerbaycan Cumhuriyeti ve ondan önemlisi, İran Azerbaycanı’na hakarettir.(…) Dürüst olalım; kendi Azerbaycanımız'a güvenmiyoruz, deyiniz.(…)’
Tebriz m.vekili Ahmed Ali Rıza Beygî de ‘Ermenistan işgaline karşı biz Azerbaycan’a yardım etmedik, ortada bir boşluk oluştu; onu Erdoğan doldurdu.. Hepsi bu!’ diyordu.
İşte bu kadardır ol hikâyet, şimdilik..