İran'daki seçimin ikinci merhalesi neler getirebilir?

İran'da geçen hafta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde 4 adayın hiç birisinin de yüzde 50'yi geçememesi yüzünden; bugün, (Milâdî, 5 Temmuz 2024, -İran'da uygulanan Hicrî -Şemsî takvimle,-15 Tir 1404- Cuma), ikinci merhalesi yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, geçen haftaki seçimde en yüksek oy alan Mes'ûd Pizişkiyan ile Saîd Celilî rekabet edecekler.

Birisi Mes'ûd, diğeri, Saîd; ikisi de aynı mânâ kökünden gelen isimlerden..

('Pizişkian' ismine bakarak, bizim toplumumuzda, onun Ermeni olduğu sanıldığından, tekrarlayalım ki, Farsçadaki 'yan' eki, Türkçede çoğul eki olan 'ler-lar..' mânâsına gelir; 'Pizişkian',/ doktorgiller' gibi ve Ermeniceye de Farsçadan geçmedir.)

*

Mes'ûd Pizişkian, kalb cerrahı olan bir doktordur ve geçmiş yıllarda İran (İslâmî Şûrâ) Meclisi'nde, Tebriz m.vekilliği de yapmıştır. Kendisi, Türk kavmindendir ve Meclis'te olduğu dönemde yanlış gördüklerini ateşli nutuklarla dile getirmesiyle biliniyordu; ama, doğru uygulamaların nasıl yapılacağına dair bir programının olmadığını şimdi kendisi de itiraf ediyor.. Kadrolarını yeni oluşturacakmış..

Saîd Celilî ise, İran'ın, Uluslarararası Atom Enerjisi'yle nükleer müzakerelerindeki önemli bir diplomat -'nükleer fizik'çidir. Mütedeyyin çevrelerde sevilmesinin, seçilmesine kafî gelip gelmeyeceği, bu gün belli olacaktır.

*

Cumhurbaşkanlığı için adaylar ilk açıklandığında, ilk anketlerde, 20 milyonluk başkent Tahran'ın eski Belediye Başkanı ve fiilen de İran Meclisi Başkanı Muhammed Bâqir Qalibaf' önde ve sonra Celilî geliyordu. Pizişkian ise 3. sırada gözüküyordu..

Ancak, Mes'ûd Pizişkian'ın, -aslında, İran'daki sistem içinde yetkisinde olmayan konulardan birisi olan şer'î konularda söz sahibi olamıyacağını bildiği halde-, bir tv. tartışmasında, zâten bir hayli gevşetilmiş olan 'örtünme –tesettür mecburiyetini kaldıracağı'na dair bir söz söyleyince, çoğu genç nesillerin ilgi odağı haline gelivermesi, bir alârm mahiyetindedir de..

Qalibaf, bu sözler karşısında 'zorlama olmaksızın..' gibi maslahatçı laflar edip; Celilî de 'örtünmenin bir mahrumiyet değil, bir masûniyet/ dokunulmazlıktır ve kadınların iffet ve şahsiyetlerinin korunmasında, ilâhî hükümle verilen en etkili bir yardımdır' deyince; İran kamuoyunda, bir kutuplaşma meydana geliverdi. Ve geçen hafta, katılımın yüzde 40 olduğu seçimde, Pizişkian, yüzde 42,5; Celilî yüzde 38,5; Qalibaf ise, sadece yüzde 13 rey alabildi. Anlaşılıyor ki, İslamî hassasiyet sahibi kesimler Celilî'ye destek verdiler ve bu destek bugün daha da yükselebilir.

*

Ancak, Pizişkian, usta bir satranç oyuncusu gibi, devreye yeni propaganda silâhını çıkardı.

İran'da azlıktaki kavimlerin hukukuna riayet edilmediğini dillendirdi geçen hafta...

'İnkılab'dan sonra bu sahada bir takım iyileştirmeler yapılmıştır. Ama birbirine yakın mikdarda olan ve her ikisi de caferî- şia mezhebine bağlı fars ve Türk kavimleri İran'da aynı etkinliğe sahib iseler de; İran halkı içinde Kürd'ler, Arab'lar, Belûç'lar, Türkmen'ler, Afganî'ler, Gürcü'ler, Lezgi'ler, 'Lor'lar, 'Tad'lar, 'Gilek'ler vs. gibi etnik veya mezhebî azlıkta olan Müslüman unsurlarla; Hristiyan Ermeniler, Yahudiler, Mecûsîler ve ateistler gibi gayrimuslim halklar ve unsurlar da bulunmaktadır..

*

Dahası, Pizişkian, bununla da yetinemeyip, bir tv. programında, 85 milyonluk İran halkının (4'de 1) kadarını (20 milyon kadarını) teşkil eden Sünnî Müslümanların da dışlandığını dile getirdi ve 'ilim ve liyakat sahibi olanları, sırf 'sünnî' diye kamu yönetiminin karar mekanizmaları dışında tutulmasını' eleştirdi; 'Bu ülkenin çocukları, sırf, 'sünnî ' diyerek, bu memleketin idaresinde niye söz sahibi olmasınlar?' dedi. Hattâ, geçen sene, ilk olarak 'Kürd' kavminden bir amiral'in, İran Deniz Kuvvetleri Komutanlığına getirilmesini hatırlatarak, onun da kürd olmakla birlikte, 'sünnî olmadığı'nı da açıklayıverdi.

Bu vesileyle belirtelim ki, İran Anayasası'nda 'Ehl-i Sünnet mezheblerinin, kendi iç eğitimlerini yapma özgürlükleri tanınmış' olsa bile, genel düzenlemenin 12 İmam (Caferîye) Mezhebi'ne göre yapılacağı, Anayasa hükmü olduğundan, o konuda farklı mezhebden olan 'Ehl-i Sünnet müslümanları'nın, 'yüksek karar mekanizmalarındaki vazifelere getirilmesi' muhaldir.

Bu bakımdan, Pizişkian'ın çoğunluktaki mezhebin bağlısı olanları kızdıracak bu yaklaşımının gündeme getirilmiş olması bile önemli bir merhaledir.

Evet, bu yaklaşımlar, kanûnen 'azlık' durumundaki kitlelerden Pizişkian'a belki rey getirebilir.. Ancaak, İran sisteminde, Cumhurbaşkanlarının bu gibi düzenlemelere el atacak salâhiyetlere sahib olmadığını Pizişkian da biliyordur elbette.. Çünkü, İran yönetiminde genel ve temel siyaseti belirleyen makam, Cumhurbaşkanlığı değil, 'Velâyet-i Faqih' ve 'İnkılâb Rehberliği' kurumu olup, bugün o makamda, Tebriz'in Khameneh kasabasından, çok güzel Türkçe de konuşan Seyyid Ali Khameneî bulunmaktadır. Yani, İran'da da farsçı, türkçü, kürdçü, arabçı ve belûçcu etnik cereyanlar bulunsa bile, hâkim olan; iddia edildiğinin aksine; 'pers kavmiyetçiliği' değil, 'İrancılık' ve 'mezhebî bağlılık' önde gelir.

*

Pizişkian, 'modernist' (İran'daki isimlendirmeyle 'ıslah-taleb') diye, Batı dünyasınca da teşvik ve tercih ediliyor. Onun seçilmesi halinde, ekonomik açıdan dar gelirli olan büyük kitlelerin, İran'a uygulanan ambargoların kalkabileceği umuduna yönelmesi de uzak ihtimal değildir.

İran ve bütün İslâm dünyası için hayırlı olan neticenin ortaya çıkması dileğiyle..

*