Ýran'da, 1979 yýlý baþýnda Ýslâm adýna ve milyonlarýn hançeresinden yükselen, 'Lâ þiîyye- lâ Sunniyye.. Vahdet-i Ýslaâmiyye.. Þiî -Sünnî yok, Ýslâmî vahdet var.. Allah'u Ekber!.' sadâlarýnýn âsumaný titretmesiyle gerçekleþen bir inkýlabýn, o zamandan bu güne, 43 yýl boyunca atlattýðý bâdirelerin haddi-hesabý yoktur.
Þah Phlevî ve Þahlýk sistemi devrildikten sonra, dünyanýn bütün emperyalist güçlerinin yeni entrikalar peþinde olacaðý açýktý...
Önce, bu hareketin diðer Müslüman coðrafyalarýna sýçramamasý için, âcilen tedbirler alýnmalýydý..
Ýlk anda, 1980-88 arasýnda 8 yýl süren ve iki tarafdan 1 milyona yakýn insaný yutan kanlý Ýran-Irak Savaþý baþlatýldý, Ayrýca, emperial güçler ve onlarýn emrinde olan uluslararasý güç ve karar odaklarý Ýran'a ekonomik ambargolar uyguluyorlardý.
Ýkinci olarak, Ýran nüfusunun yüzde 80'inden fazlasý 500 yýldýr Ýslâm'ýn Þia yorumuna baðlý olduðuna göre, bu farklýlýk hem içerden, hem dýþardan; Sunnî dünyayla farklýlýklarýn düþmanlýklara dönüþmesi için, her türlü propagandalara aðýrlýk veriyorlardý.
Ayrýca, Ýnkýlabçý kadrolarýn elinde, Þia fýqhýna göre geçmiþte ve bugünün þartlarýna göre de örnek olacak bir devlet yönetim modeli asýrlarca yoktu.
Ayrýca, Ýran'ýn dýþ dünyaya petrol ve petrol ürünleri ve biraz da madenler dýþýnda bir ihracat imkâný geliþtirilememiþti.
Bu durum, yeni nesillere, Ýnkýlab ve hattâ Ýslâm yüzünden Ýran'ýn geri kaldýðý gibi bir algý pompalýyordu. Halbuki, geniþ halk kitlelerine, Ýslamî bir yönetim geldiðinde, halkýn çok rahat yaþayacaðý kanaati yansýtýlmýþtý, ama, hiç de öyle olmadýðý görülmüþtü, iþte..
Þiî Ýran toplumunun, Sünni toplumlarla daha sýcak ve saðlýklý irtibatlar kurmasý gerektiðine dair bir siyaseti yürütebilecek Þiî ulema kesimi, hele de Muhammed Beheþtî, Huseyn Ali Muntezerî ve Haþimî Refsencanî gibi büyük inkýlabçý þahsiyetlerin hayattan çekilmesiyle tamamen daha bir zayýflatýlmýþtý.
*
Ama, þu var ki, Ýran halkýnýn büyük kesimlerinin dindarlýðý açýsýndan bakýlacak olursa, taþrada ve þehirlerin çevresinde yaþayanlar büyük çapta, Anadolu halkýnýn dindarlýðý seviyesindedir. Bir farkla ki, Hz. Huseyn'in Kerbelâ'da katledilmesi konusunda yaþanan büyük faciayý anmak ve anlamak konusunda -Þiî olmanýn tabiî gereði olarak- Ýran halký, diðer Müslüman halklardan daha hassastýr.
Ancak yeni nesiller, Ýslâmî eðitimle yetiþtirildikleri halde, dijital çaðýn saldýrýlarý sonunda esir düþtüler.
Mehsâ (ay gibi demek ) Eminî isimli bir kýzýn 1 ay kadar öncelerde ölümünün rejim güçlerinin iþkencesiyle meydana geldiði þeklindeki dýþ dünya destekli haberler üzerine baþlayan yoðun itirazlar, resmî açýklamalara göre, 10 kadarý güvenlik güçlerinden olmak üzre, 40'ýn üzerinde ölümlere yol açmýþtýr. Protestolar halen de devam etmektedir.
Ancak, meselenin Mehsâ Eminî olmadýðý, gösterilerde Þah zamanýndaki Ýran bayraðý olan þir-i hurþid'in (güneþ- arslanlý bayraðýn) gösterilerde ortaya çýkarýlmasýndan da anlaþýlabilir.
Evet, Ýran'daki 43 yýllýk mevcud sistem, halkýn beklentilerine cevap veremeyen ve veremeyeceði de az çok anlaþýlmýþ olup, geniþ halk kitleleri, ateist -laiklere ve emperial alkýþlarla destekli protestoculara karþý sert bir tepki verebilir. Mevcud rejimin yanýnda yer almýþ büyük kitlelerle onlara karþý olanlar arasýnda kanlý bir boðuþma da meydana gelebilir. Nitekim, Þah Muhammed Rýza Pehlevî'nin Amerika'daki oðlu Rýza Pehlevî, dedesi Rýza Han'ý, Türkiye'de Kemalistlerin yaptýðýný yapamadýðýný defalarca ifade etmiþtir. Ve o protestocularýn kazanmasý, Müslüman halklarýn ezilmesi sonucunu çýkarýr. Bu haliyle, Ýran'daki mevcud huzursuzluklar, 9 yýl öncelerde Ýstanbul'da 3 ay devam eden 'Anlamadýnýz mý, mesele aðaç kesilmesi deðildir..' sözüyle özetlenen 'Gezi Hadiseleri'ni hatýrlatýyor. 'Gezi Hadiseleri'nin Türkiye örneðinden istifade edilebilir. Ýran'daki sistem ýslah edilebilir; ama, bu protestolar sonucu tamamen yýkýlmasý halinde ise, Müslüman halkýn neler çekeceðini tahmin etmek zor deðildir.
*
Ve bir diðer konu:
*
Ve, merhûm Yahya oðuz konusunda..
22 Ekim günü ikindi namazýný müteakib, Yahyâ Oðuz Bey'in Fatih Camiinden, ebediyet yolculuðuna uðurlanacaðý bilgisini aldýðýmda, 'Aaa.. Yahyâ Oðuz bey hayatta mýydý?' demekten kendimi alamadým. Çünkü, ülkeye döndükten sonra irtibat kurmak üzere aramak istediðim bir çok eski arkadaþ ve dostlardan birisi de Yahyâ Oðuz idi. Ancak, onun hayatta olduðuna dair hiç bir bilgi elde edememiþtim.
Allah rahmet eyleye.. Onunla son görüþmemiz, sanýrým miladî- 1998 yýlýnda, Hicaz'da olmuþtu. Trafik yoðunluðunda, Arafat'a tek baþýma yaya giderken, Yahyâ Bey'e rastlamýþtým. O da yalnýzdý ve yaya gidiyordu. O gün, saatlerce beraberdik..
Yahyâ Bey, mühendis idi ve Erbakan Hoca'nýn etrafýndaki mühendisler grubunun en etkin ve önemli isimlerindendi; bazý siyasî hadiselerin merkezinde bulunmakla birlikte o konularda hemen hiç konuþmayan, ketum bir özelliði vardý.
1977 Seçimleri öncesinde rahmetli Erbakan Hoca'yla Ankara 'da uzuuun bir sohbetimiz olduðunda, yazýlmamasý kaydýyla þunu söylemiþti:
'Millî Nizam Partimiz, 12 Mart 1971 Askerî Darbesi'nden sonra kapatýlýnca, biz, 1972'de de Millî Selâmet Partimizi kurarken, Celâl Bayar, bizimle irtibatta olan bir arkadaþýmýz aracýlýðýyla bir haber göndermiþti: 'MSP'nin Genel Ýdare Kurulu'nda, bana 3 kiþilik bir kontenjan ayýrýnýz, sizi, rejimin etkili odaklarýnda savunayým ve koruyayým..' diye..
Merhûm Hoca, 'Bak bak.. Seni koca mason seni... Neler istiyor.. Sadece 3 kiþi.. Ýçimize kendi adamlarýný salacak, bizi takib edecek ve de fitne çýkaracak.. Elbette ki kabul etmedik..' diyordu. Daha önceden bu gibi konularýn fýsýltýlarýna muttali olduðum için, 'Yahyâ Oðuz muydu efendim o aracý kiþi?' dediðimde, merhûm Hoca, yüz ifadeleriyle 'Evet..' demiþti.
Yahyâ Bey'e Arafat yolunda bu konuyu da hatýrlattýðýmda, o da tebessümle, zýmnen 'Evet..' demiþti.
Bu konuda ayrýca bir þeyler yazýp býraktý mý; yoksa, Süleyman Demirel'in, 'Bazý sýrlar var ki, onlar benimle mezara gidecek..' sözünü hatýrlatacak þekilde mi, bilmiyorum..
Yahyâ Bey'e, bu ebediyyet yolculuðunda rahmet-i ilâhî'nin yoldaþ olmasýný niyaz ediyorum.