İran’ın ‘şeytanı’ ve sunduğu ‘altın dönem’

ABD, İran’a ambargoyu kaldırdı. Ruhani’nin deyimiyle “İran’ın altın dönemi başladı.”

ABD’nin, İslam coğrafyasında yapmak istediğinin teker teker kodları çözülmektedir. Ortadoğu’nun yeni yıldızının İran olmasını kafaya koyan Amerika Devleti, İslam coğrafyasında koyu Şii-Sünni ayrışımını da parlatacak gibi gözüküyor. Şii hilalinin, bugün en fazla ABD’ye gerekli olduğunu da görmekteyiz.

Uzun yıllardır İran üzerine analiz yapan ABD, bir tarafta İslam devrimine kadar ki Şah rejiminin önemli isimlerini Batı’da barındırdı ve muhatap aldı. Diğer taraftan etnik kimlikler üzerine, resmi devlet kurumlarında masalar kurdu. Etnik kimlik üzerinden, özellikle Güney Azerbaycan kökenli, muhacir Türklerle sıkı çalışmaya başladı. Basında, onların sesinin yüksekten duyulmasına yardım etti. Bugün de aynen bu yardımı sürdürmektedir.

İran Şahı Muhammet Rıza Pehlevi’nin eşi, Şahbanu ünvanlı tek kadın olan Farah Pehlevi’nin, yıllardır oğlu Rıza’nın tahta çıkması için lobi çalışmaları yaptığını biliyoruz. Şimdilik rafa kaldırıldı gibi gözükse de, ABD’nin üzerinde durduğu her kozu, zamanı geldikçe işleme sokacağını görmemiz lazım. Şimdilik “en büyük Şeytan ABD’dir” diyen İran’ın Molla rejimi, O’nun desteği ile altın çağına ayak basmakta.

İran Devleti’nin, akıllı devlet olduğunu her birimiz bilmekteyiz. Sinsi, yalan ve fitne odaklı politikalarının da olması sıradan bir durumdur. İran Devlet kafası, stratejilerini olayların en başından zekice kurguladı. Ruhani ile birlikte zaten bu zeki kurgunun esas sinyali verilmekteydi. Batı’ya sıcaklık gösteren yeni stratejisiyle, esasında İran’ın içeriden çökme planlarının önüne geçebildi şimdilik.

Rusya’nın, Türkiye’ye yönelik yaptırımlarda yumuşayacağını bundan önceki yazılarımda yazmıştım. Bunun nedenlerinden biri olarak, İran’ın şimdiki pozisyonunun olduğunu da görmemiz lazım. İran, Rusya ile ittifak içerisinde, doğru. Lakin ona altın dönem kapılarını açan ABD oldu ve Rusya, İran’ın tercih karşısında Amerika’dan vazgeçemeyeceğini de hesaba katmaya başladı.

Esasında ABD, Rusya - İran ittifakının dağılması için, İran üzerindeki yaptırımların kalkması hamlesini şimdi devreye soktu.

Amerika; İslam coğrafyasında, İran ve Suudi Arabistan’ın menfaatlerini her zaman çatışma odağı gibi canlı tutmayı hedefledi. Buraya ordu, asker göndermektense, İran’ın Şii, Suudi’nin Sünni mezhepçilik politikaları, tam da İngilizlerin esas hayali olan, parçalamanın özünü teşkil etmektedir.

İran’la birlikte, Ortadoğu’da yeni acımasız ve sinsi çatışmaların döneminin geldiğini de unutmamamız lazım. ABD’den aldığı bu cesaret İran’ı, Şii hilali şeridinde yerleşen devletlerin kaderini etkileme gücünü de beraberinde getirdi.

Şii bölgelerde yönetimler üzerinde etkinliğini artıracak, etkili olmadığı yönetimlerin değişmesi için ise o bölgelerde siyaseten İran’ın yanında olan güçlerini devreye sokacak.

Amerikan medyasında, önümüzdeki günlerde İran hayranlığı yazılarının şahidi olacağız gibi. karanlık İran anlatımları, yerini aydınlık İran’a bırakacak.

ABD bunu yaparken, İran’ın etnik kimlik üzerinden analiz edilmesi ve yeni hamlelerin yapılmasını da gözardı etmeyecektir. Gerçi İran’daki esas etnik gücün, Türklerden oluşması pek işine yaramasa da, bu kozu da zamanı geldiğinde kullanacaktır.

İran Devleti’nin dünyadaki diasporasının gücünü de hesaba katmamız lazım. Siyasi görüşü ne olursa olsun, etnik yapısını temsil etmeyen tüm muhacir siyasi gruplar, İran Devleti’nin bütünlüğünü savunan zihniyet içerisinde olduğunu da görmekteyiz. Şah rejiminin mensupları, Mollalardan eziyet görenler bile, sadece rejim değişikliği için mücadele içerisindeler. Kimsenin, İran’ın bütünlüğünü hedef göstermesi söz konusu bile olmadı. Bu da işin enteresan ve önemli tarafıdır. ABD, İran’la ilgili tüm kozları elinde tutmaktadır. Etnik yapıları, özellikle Türkler ve Kürtlerin aktifliğini ise hep zinde tutacak gibi bir görüntü var ortada. Güney Azerbaycan konusu ise İran’ın esas can damarlarından biri olarak yorumlanmalıdır ve etnik Türklerin varlığı, siyasi oluşumu belki bugün değil ama bir gün muhakkak esas kozlardan biri olarak değerlendirileceğini de gözardı etmememiz gerekiyor. O gün gelir de, bu koz daha fazla kimin kontrolünde olursa, İran’la ilgili muhatap, o taraf olacaktır.