Sevil NURİYEVA İSMAYILOV
Sevil NURİYEVA İSMAYILOV
Tüm Yazıları

İran'la savaş iddiası blöf mü gerçek mi?

İran'la ilgili gelişmeler Kıta Avrupası ile Amerika arasındaki farklılıkları da beraberinde devreye sokmakta. Amerikan Başkanının ekibinden "İran'a yönelik savaş içerikli beyanların esası var mı" diye sorarsak, bunun daha ziyade blöf olacağını yazmıştık. İran'ın tarihi geçmişine baktığımızda ve halihazırdaki konumunu dikkate aldığımızda, önümüze ilginç yorum çıkmakta! 

Evet, ABD bir taraftan İran'ı köşeye sıkıştırmakta yıllardır. Ambargolarla nizama sokmak istediği bir İran söz konusu olduğu açıktır. Lakin diğer taraftan İran'ın tüm siyasi tarih süreci, ABD eksenli siyaset inşası ile dizayn edildiği açıktır. Dolayısı ile şu anda ABD'den İran'a yönelik çıkan farklı sesler, caydırıcı bir takım hamleleri devreye sokma içeriği taşımaktadır. 

İran Şia geleneği ve mezhepsel olarak Orta Doğu'daki varlığı, Batılı ittifakın işine yaramıştır. Tarihi süreci buradan yazmak değil niyetim. Sadece birazcık tarihsel boyuttan baktığımızda, "siyasetin nasıl bir kurgunun üzerine inşa edildiğini görmemiz mümkündür" demekteyim. 

Fransa Başkanı Macron'un İran'a yönelik ABD karşıtı İran yanlısı konuşması, artı olarak Almanya ve Amerika'nın çağrısına olumsuz yanıt vermesi, yeni dönemde yeni pazar için kavganın boyutunu bize göstermekte. İran; hem mezhepsel boyuttan, İslam dünyasındaki ayrıştırıcı potansiyeli, hem de İran'ın genişlemesi ile hakim olduğu Orta Doğu coğrafyasındaki varlığı, Batı için paha biçilmez durumdur. 

Bir tarafta Suudlarla İran'ı karşı karşıya getirmek, diğer taraftan bu mevcut kapışma içerisinde kendisine yeni fonksiyon biçen bir "Anglo Sakson akıl" var karşımızda! Bu akıl İran'la savaşı istemez. Tam tersi savaş gösterip istediğini almak için hamle yapar. 

Almanya ve Fransa gibi ekonomik pazarlara ihtiyacı olan ülkelerin, İran'a yeni pazar olarak bakması anlamlıdır. 

Suriye'deki varlığı sebebiyle Suriye'nin yeniden inşası sürecinde kendilerine pay arayışı içinde olmalarını da göz önünde bulundurursak, İran önemli bir merdivendir. 

İran içinde bulunduğu süreci, devlet olarak zarar görmeden sonuca vardırmak istemekte. 

En zor zamanlarında bile genişleme potansiyelinden vazgeçmeyen bir yapıdan bahsediyoruz. İran'ın bölgedeki varlığı İslam’ı bölmek isteyen Haçlı zihniyet için önemli bir argümandır. Böyle bir argümanı ortadan kaldıracak olmadıklarını yalın gözle görmek mümkündür. 

İran meselesinde kimsenin acele ettiği yok! Çünkü buradaki yangının herkesi alevlendireceği açıktır. Sasani'ye dayanan geleneksel kodları da devreye sokarsan, İran'ın her ortama uyum sağlayacak içeriği, en gaddar düşmanı ile bile masaya oturacak esnekliği siyasetinin temel taşları olduğunu unutmamak lazım. 

Beni bu durumda en fazla ilgilendiren şey İslam dünyasının geleceği bakımından meseleleri okumamızdır. İran'ın tutumu ve Batılı İttifaka nasıl bir ortam sağlayacağı, elbette ki Alem-i İslam’ın geleceği açısından önemlidir. Tarih bize maalesef olumsuz bir takım olayları hatırlatmakta. İran'ın sadece Fars milliyetçiliği üzerinden devlet anlayışının, İslam motifi ile kamufle edilmesi, elbette ki ilerideki sorunların kodlarıdır. İran bundan vazgeçer mi? İran'ın varlığı ve hep Batılı İttifak tarafından desteklenmesi, esasında bu vazgeçmediği geleneği ile mümkün olmuştur. 

Batılı İttifakın da sağladığı ortam ve siyasi zemin ile şu anda İran, Alem-i İslam’ın çok yerinde hakim. Mesele böyle bir genişlemeye ulaşan İran'ı kendine göre siyasi renge sokmaktır. ABD'nin ve genelde Batılı İttifak için bu durumda İran'ı kendileri ile ters düşen değil, tam tersi beraber yürüyen İran odağına dönüştürmek, Alem-i İslam açısından acınacak sonuçların sinyalini bize vermekte. Zira tarih bize bu beraberliğin her türlü örneğini göstermiştir. Yeni dönemde de aynı durum söz konusu olursa, bunun adına "İran kadim devlettir" sloganı ile çıkılacağını da bir tarafa not edin...