Ýran’la yeni baþtan

Türkiye Ýran’la iyi iliþkiler içinde olmak istiyor, bunda Ýranlýlarýn en küçük bir kuþkusu olamaz. Türkiye, mesela Demirel’in siyasi iktidar ve Cumhurbaþkaný olduðu dönemde de bu hassasiyet içinde hareket etti, Ak Parti iktidarlarý da belki bir miktar Ýslam unsurunu da dikkate alarak bunu yaptý. 

Hatta Türkiye, Batý’nýn rezervlerine raðmen bu iliþkiyi sürdürmenin bedelini ödemiþ bir ülke. Nitekim, Batý’dan ve Batý’nýn içerdeki lobilerinden gelen “Eksen kaymasý” suçlamasý da önemli ölçüde Türkiye’nin Ýran’a yönelik “kollama”sýnýn sonucu.

Üstelik Türkiye bunu, nükleer çalýþmalar konusunda baþkalarý -ki onlarýn içine Amerika’dan Ýsrail’e, AB’ye bütün Batý dünyasý giriyor- ambargo yoluyla Ýran üzerine çullanýrken yaptý.

Bir þey daha: Türkiye, Birinci Dünya Savaþýndan 100 yýl sonra bölgenin yeniden tanziminde, Türkiye, Mýsýr, Ýran, Pakistan, Suudi Arabistan gibi Ýslam ülkelerinin birbiriyle iliþkisinin saðlýklý hale gelmesini çok önemsediði için bunu yaptý.

Üstelik Türkiye, Ýslam coðrafyasýnýn bu yeniden þekillenmesinin, bölgeyi kendi çýkarlarý istikametinde dizayn edegelen küresel güç odaklarýnýn, ayaðýna basmak anlamýna geleceðini, dolayýsýyla riskli bir alana girdiðini bilerek bunu yaptý.

Þunu da söyleyelim:

Türkiye, bölgede özellikle Ak Parti yönetiminde biraz da islami zeminden geliþi sebebiyle,  Batý’nýn taþeronu niteliðinde bir misyon üstlenseydi, kolonyalist odaklar için bulunmaz bir partner olabilirdi. Nitekim ABD’nin, Büyük Ortadoðu Projesinde Ak Parti hükümetinin eþ baþkanlýðýna hayati önem atfettiði tahmin edilebilir. Ancak ben, Ak Parti Hükümetlerinin böyle bir misyon içinde rol almasýnýn bile, bu projenin yanlýþlarýna mani olma niyetiyle baðlantýlý olduðunu düþünmüþümdür. 

Nitekim, önce 1 Mart tezkeresinin reddi ile baþlayan süreç, Türkiye-Ak Parti politikalarý ile küresel odaklarýn stratejilerinin karþý karþýya gelmesine yol açtý.

Ýran konusu da o çerçeve içindedir.

Ancak, geliþmeler, Ýran’ýn, Suriye konusu baþta olmak üzere, baþka bir hesabýn içinde olduðu gerçeðini gözler önüne serdi.

Ve iþ sonunda Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn Ýran’ý küresel kamuoyu önünde, “Yayýlmacý, ayrýmcý politikalar izleme” suçlamasýna kadar uzandý. Ardýndan da, Yemen gündemi ile baðlantýlý olarak yine kamuoyu önünde, “Ýran’ýn bölgedeki geliþmeleri domine ettiði” tespitine geldi. Bu tespitin Batý kamuoyunda kuþkusuz bir karþýlýðý vardýr, çünkü bölgede artan Ýran nüfuzu, ayrý bir denge ya da dengesizlik anlamýna gelir. Ama ben Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn bu tespitlerinin, Batý’dan çok Ýslam dünyasýný etkileyecek  ahlaki bir mahiyet taþýdýðýný düþünüyorum.

Açýk ki ortada, mezhebi renkler taþýyan ve toprak geniþlemesini hedefleyen bir Fars milliyetçiliði týrmanýþý var.

Türkiye, asla sünnicilik yapmadý. Bunu insaflý olan da, reel politik deðerlendirmeler yapan da görür.

Ancak Türkiye, mesela Suriye’de bir azýnlýk mezhebi üzerinden cinayetler iþlenmesi karþýsýnda tavýr geliþtirdiðinde ya da Ýran mesela Irak’ta milislerle askeri operasyona kalktýðýnda “N’oluyor orada, Þiicilik mi oynanýyor?” dediðinde “Sünni tavýr”la suçlanacaksa, bunda bir samimiyet olmadýðý da açýktýr.

Ýlginç bir durum, Suriye’de özellikle Amerika’nýn lalü ebkem hale gelmesi, Irak’ta Maliki’yi desteklemekten baþlayýp, güya DEAÞ’la mücadele adýna Ýran operasyonlarýna göz yumulmasý ile ortaya çýktý.

Acaba Arap Baharý ile Ýslam’ýn daha çok Sünni, ama sistemleþme amacý taþýyan Sünni damarýnýn yükseliþini gören Batý dünyasý, Ýran-Þii damara dengeleyici bir misyon mu yüklemiþ, Ýran da buradan yola çýkarak, kýsa günün karýný mý elde etmeye soyunmuþtu?

Ýþte Erdoðan ve Türkiye “Ne oluyoruz?” sorusunu bunun için sormaktaydý.

Ýran Ýslam Devrimi (!) Humeyni tarafýndan dile getirildiði ýsrarla ifade edilen “Mezheplerin yakýnlaþmasý” safhasýný aþmýþ, sömürgeci güçlerin “Bölgede geniþleyebilirsiniz” yemine tav mý olmuþtu?

Dünkü görüþmelerde bütün bunlarýn belli bir nezaket çerçevesi içinde konuþulduðunu sanýyorum. Ýran Türkiye’yi anlamazsa bütün bölge kaybeder.