Irkçýlýk ve iki dünya arasýna sýkýþanlar

Mesut Özil, futbola yedi yaþýnda baþladý, birçok takýmda oynadý. 17 yaþýnda Schalke 04’e, ardýndan Werder Bremen’e geçip iki sezonda 13 gol atarak dikkatleri üzerine çekti. Bu baþarýsýyla Real Madrid’de oynayan ilk Türk unvanýný aldý. 2013’te de zamanýn en yüksek bonservisiyle Arsenal’e geçti. 

Oynadýðý her takýma kupalar kazandýrmýþ olsa da, baþarýlar söz konusu olduðunda Almanya vatandaþlýðý, baþarýsýzlýk söz konusu olduðunda ise Türklüðünün gündeme gelmesine engel olamadý. Oynadýðý futbolun nitelikleri, çoðu zaman kimliði ile birlikte açýklandý. Ancak bu kimlik meselesi, sadece Avrupa’da deðil, Türkiye’de de konu edildi. 21 yaþýndayken A Milli Takýmý’na çaðýrýldý, ancak Özil “Türk gibi hissetse de Alman gibi düþündüðünü” söyleyerek teklifi geri çevirdi. 

Profesyonel futbolcular hislerinden çok düþünceleriyle davrandýklarýndan, Özil kendisinin Türkiye’ye yararlý olamayacaðýný ifade etmeye çalýþtý; ancak Türkiye’den gelen hakaretler nedeniyle sosyal medyasýný kapatmak zorunda kaldý. 

 

Dünyanýn iki kalbi yok

Kendisini “iki kalbim var, biri Türkiye diðeri Almanya” þeklinde ifade etse de, yaþamý boyunca tercihe zorlanacak koþullarla karþýlaþtý. Ýnsanýn kendisini birden çok yere  ait hissedebilmesi büyük bir zenginlik olarak görüleceðine, siyaset kavgalarýna konu oldu. 

Bugün bu siyaset kavgalarýnýn geldiði nokta ise ýrkçýlýkla ifade buluyor. Ama iþin içinde Erdoðan düþmanlýðý da var. Kabaca ifade etmek gerekirse, Almanya seçim sürecinde Erdoðan’ýn kaybetmesini tercih ettiðini gösteren çok sayýda faaliyette bulunmuþtu. Tam o sýrada Özil’in Erdoðan ile tokalaþmasý ve fotoðraf vermesi, Özil örneðinden hareketle nefret duygusunun nerelere uzanabileceðini gösterdi. 

Kabaca, Almanlarýn bir kýsmý Erdoðan’ý sevmiyor, dolayýsýyla onunla görüþeni de sevmiyor. Mesut Özil, her ne kadar “Almanya Cumhurbaþkaný ile de görüþürdüm” türü açýklamalar yapsa da, “Almanya deðerleri” ile büyümüþ birinin bunu yapmamasý gerektiðine inananlarýn fikrini deðiþtiremedi. 

Mealen, Erdoðan’ýn seçim sürecine katký vermekle suçlandý Özil. 

 

Velev ki öyle

Öyle bile olsa, Erdoðan baþarýsýný Özil’le çekilen fotoðrafýna borçlu deðil. Ayrýca kimse kimsenin siyasi tercihini sorgulama hakkýna sahip olamaz. Özil’e yönelik tepkiler, “bizim gibi demokratik bir ülkede yetiþmiþ biri nasýl olur da Erdoðan’ý destekler?” anlayýþýndan kaynaklanýyor. Sorun da zaten tam bu noktada. 

Özil’in Türkiye’de kimi desteklediði kanaate baðlý olarak tartýþýlýyor ama Almanya’da kime oy kullandýðý merak bile edilmiyor. Zira Özil sanki Almanya vatandaþý deðilmiþ gibi konu Almanya’dan baðýmsýz ele alýnýyor; gelip Erdoðan Türkiye’sine dayandýrýlýyor ve cezasý da yine ayný Almanya vatandaþýna yazýlýyor. 

Konunun Avrupa’da derin tartýþmalar yaratmasý boþuna deðil. Özil ve daha niceleri, Avrupa’da ýsrarla ýrkçý siyasete dahil olmaya zorlanýyorlar, sonra da kendilerinin bunu yaptýðý iddiasýyla sosyal linçlere uðratýlýyorlar. 

Özil, bir Almanya yurttaþý olarak ýrkçý baský altýnda olduðunu hissettiðini söylüyor. Kendisine böyle bir his veren ortamda, milli takýmý temsil edemeyeceðini ifade ediyor. Dolayýsýyla, “ben sizdendim, ama siz beni Türk olduðum için istemediniz. Ýyi bir Almanya vatandaþý olarak ülkeyi temsil etmediðim düþünülüyorsa milli takýmda kalmam ahlaki olmaz” diyor. 

Sonuçta, Almanya iyi bir oyuncu kaybetti, demokrasisi yara aldý. Özil ise ýrkçýlýðý su üzerine çýkardý, dünyanýn hemen her yerinde benzer muamele gören “yabancý” yurttaþ futbolcularýn yaþadýklarýný dile getirmiþ oldu.