İş mi arıyorsunuz Orhan Bey?

Basın Konseyi Başkanı Orhan Birgit, kibar adamdır, empatisi yüksektir ve meslektaşları karşısında kırılgandır.

Kendimden biliyorum...

Kaç kez kurum hakkında ağır sayılabilecek yazılar yazdım, kaç kez Birgit hakkında yine ağır sayılabilecek suçlamalarda bulundum... Hatta, Basın Konseyi diye bir kuruluş tanımadığımı, “illegal faaliyet” yürüten bu kuruluşun bir an önce kapısına kilit vurması gerektiğini yazdım.

Bu tür “radikal çıkışlar”, genellikle muhatap bulmaz.

Eski Başkan Oktay Ekşi, mesela, muhatap olmamayı, suçlamaları görmemeyi tercih ederdi. (Özel dostluk kurduktan sonra da bu tavrını sürdürdü. Kurumu adına değil, şahsı adına konuştu. Daveti üzerine bir yemekte buluşmuştuk. Basın Konseyi hakkındaki suçlamalarımı, “Kurumumuz herkese açıktır, bunları konuşmayalım şimdi” türünden genel geçer bir cevapla geçiştirmişti.)

Birgit öyle değil.

Eleştirileri (suçlamaları) dikkate alıyor.

Hatta, iddia sahibini arayıp açıklamalar yapıyor, muhatabını ikna etmeye çalışıyor.

Bir eleştirim üzerine beni de aramıştı.

Basın Konseyi’ne davet etmişti.

Eleştirilerime hak verdiğini ama meselenin başka boyutları da bulunduğunu/bulunabileceğini söylemişti. İkna etmeye çalışmıştı.

İkna olmadım.

Davetine icabet de etmedim.

Edemedim...

İlk fırsatta Orhan Bey’e gitmeyi, Basın Konseyi’nde problem olarak gördüğüm hususları tartışmayı düşünüyorum.

Bu yazıda dile getireceğim hususları özel oturumda konuşabilirdik ama konu zaten kamuoyuna intikal ettiği ve gizli saklı bir yanı bulunmadığı için açık kanallara dökmeyi tercih ettim.

Mesele şu:

Basın Konseyi, “heyet” halinde, “Ergenekon davası tutuklusu” (daha doğrusu mahkûmu) emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’u ziyaret ediyor.

Bilebildiğim kadarıyla, Basın Konseyi, uzun süredir ilk kez, (belki de kuruluşundan beri ilk kez) kamuoyunda geniş yankı bulan bir cezaevi ziyareti gerçekleştiriyor.

Ziyarete ilişkin “ayrıntıları” gazetelerde okudunuz.

Benim dikkatimi, daha çok, “imzasız” bir yazarın kaleminden çıkmış ziyaret notları (ve orada kullanılan üslup) çekti... (Orhan Birgit kaleme almış olabilir mi?)

İmzasız yazar şöyle başlıyor: “İlker Paşa sağlıklı. Biraz kilo vermiş. Belli ki sağlığına dikkat ediyor.”

Bu sevindirici haberi aldıktan sonra, cezaevindeki soğukluğun insanın nasıl ruhuna işlediğini, İlker Paşa’nın bu zor koşullara nasıl dayandığını, moralini yüksek tutmak için neler yaptığını öğreniyoruz.

Paşa elbette sitemkâr...

Siteminde de kendince haklı. “Ben hükümetin görevini engellemekle suçlanıyorum ve bununla cezalandırıldım. Bunu kim bilebilir? Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Kuvvet komutanları... Çünkü ben onlarla çalıştım. Mahkemeye ‘Bunları tanık olarak çağırın ve sorun’ diye talepte bulunduk. Ama mahkeme bu talebimizi reddetti. Bu kadar usul hataları yapılmasını anlayamıyorum” diyor.

Burada bir usul hatası olduğunu ben de düşünüyorum ama bu bahsi diğer.

Benim problem olarak gördüğüm husus şu:

Bir “gazetecilik örgütlenmesi” olan Basın Konseyi, bu ziyareti nasıl gerekçelendiriyor?

Paşa’yı meslekten biri mi sayıyor?

İçeride şiire vurduğu ve “Atatürk” hakkında biyografik bir eser kaleme aldığı için, Basın Konseyi tarafından “meslektaş” sınıfına dahil edilmiş olabilir mi?

İroni yapmıyorum. Merakımdan soruyorum.

Elbette gadre uğramış yahut gadre uğradığı düşünülen insanlar ziyaret edilebilir. Edilmelidir.

İlker Başbuğ da ziyaret edilebilir.

Bunu, Orhan Birgit kendi adına yapabilir. Ya da kurumun değerli üyeleri, sıraya bindirip, tek tek cezaevinin yolunu tutabilir.

Bunu yapsınlar...

Her hafta İlker Paşa’ya gitsinler...

Mesele bu ziyaretin kurum adına (“Basın Konseyi” etiketi altında) yapılmış olması.

Hem de ciddi bir meseledir bu.

Şöyle de sorulabilir:

Bir basın kuruluşu olan Basın Konseyi, bugüne kadar gadre uğramış hangi gazeteciyi ziyaret etti, kaç meslektaşın moralini yüksek tuttu, darbe ve muhtıra dönemlerinde işsiz kalan, cezaevine tıkılan, linç edilen, andıçlanan, suç örgütlerine hedef gösterilen hangi gazeteciyle “dayanışma görüntüsü” sergiledi ki, İlker Başbuğ ziyaretini önemli bir “kurumsal yükümlülük” olarak gündemimize sokuyor?

Basın Konseyi’nin başka işi yok mu?Bunu, ziyaretimde Orhan Bey’e soracağım.

Başka (kazık) sorularım da olacak ama bunları yüz yüze konuşmayı tercih ediyorum...