İşgalcinin savunma hakkı yoktur, olamaz!

7 Ekim'in üzerinden tam bir sene geçti.

İşgal kuvvetleri arkasına aldığı batı dünyasının destek ve teşvikiyle, soykırımını bölgeye yayarak devam ettiriyor.

Gazze'de taş üstünde taş bırakmadı.

Batı Şeria'da sesini çıkarını tutukladı; hareket edeni katletti; itiraz edenin evini başına yıktı.

Şimdi aynı saldırganlığı Lübnan'ın başkentinde sürdürüyor.

Demokrasi ve insan hakları havarisi kesilen batı dünyası hâlâ işgalcinin savunma hakkından bahsediyor.

Öte yandan kâh Yemen'e saldırıyor kâh Suriye'ye.

Gerekçe yine savunma hakkı.

İşgalcinin savunma hakkı yoktur olamaz. İşgalcinin yapması gereken bir an önce işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve verdiği zararı tazmin etmesidir!

Demokrasiyi ve insanların geleceklerini belirleme hakkını savunan batı, söz konusu Müslümanlar olunca, söz konusu Filistinliler olunca işgalcinin onlara saldırma hakkı oluyor ama onların işgale karşı direniş hakları olmuyor!

Sanki 7 Ekim başlangıçmış gibi 'Efendim 7 Ekim'de HAMAS saldırmasaymış bunlar olmayacakmış!'

7 Ekim bir başlangıç değil 76 yıllık işgal ve zulmün sonucudur.

Bunun sorumlusu da sadece İsrail değildir. İsrail'e destek veren başta ABD olmak üzere AB üyeleridir, onlara sesiz kalan başta bölge ülkeleri olmak üzere İslam dünyasıdır!

Filistin ve Lübnan'da İsrail'in yürüttüğü soykırımın bir numaralı faili de İsrail'in yanı sıra ABD ve AB'dir.

Bu kelimenin tam anlamıyla bir haçlı seferidir.

Bu haçlı seferine karşı Gazze'de kahramanca direnin bir avuç özgür insan, dindaşları tarafından yalnız bırakılmışlardır.

Bu seferde Müslümanlara saldıran taraf, batı dünyasının diplomasi, silah ve mühimmat desteğiyle İsrail'dir.

Savunan taraf ise İslam dünyasının askeri desteğinden yoksun bir avuç mücahittir.

İşgale karşı direnen bu bir avuç mücahidin direnişi ne kadar meşru ise işgal ve işgale destek o kadar gayri meşrudur!

Haçlı zihniyetiyle hareket eden ABD ve AB bu kez İslam dünyasının dağınıklığından istifade ile tüm gerekçelerini şeytanlaştırdıkları İran üzerine bina ediyorlar.

Lübnan'a karşı yürüttükleri saldırgan tavrın gerekçesi de İran'a bağlılığıyla bilinen Hizbullah.

Yemen'e saldırırken de Husiler'in İran destekli olmasını; Suriye'ye saldırdıklarında da oradaki İran mevzilerini gerekçe gösteriyorlar.

İslam dünyası da hedefte İran var diyerek sessizliği tercih ediyor!

İslam dünyasının tepkisini köreltmeye yönelik bu sinsi politika maalesef bizim toplumumuzda da makes buluyor.

Hatta İslam dünyasının zarar görmesi için İran'ın İsrail ile ve ABD ile danışıklı döğüş içinde olduğu bile söyleniyor.

İran'ın İslam dünyasına yönelik politikalarının yanlış olduğunu, İslami olmadığını kaç kere yazdım. ABD'nin kimi politikalarından sadece İran'ın kârlı çıktığına da çok kez temas ettim. İran'ın mezhepçi politikaları maalesef kendisine de bölgeye de zarar veriyor.

Tamam da, İran'ın Filistinliler aleyhine ABD ile ve İsrail ile anlaştığı iddiaları bana inandırıcı gelmiyor.

(Bunu yapanlar İsrail ile İbrahimi Anlaşması yapan ülkelerdir!)

İsrail'in Hizbullah'a yönelik saldırısına hatta liderinin öldürülmesine 'hak ettiler' mealindeki yorumları da isabetli görmüyorum.

Tamam, Hizbullah'ın eli Suriye'de öldürülen binlerce sivilin kanıyla kirlenmiştir.

Tamam, Nasrallah'ın ölümüne sevinen Suriyelileri de anlarım, çünkü ailesinden en az bir kişi Hizbullah saldırılarında hayatını kaybetmiştir!

Tamam, Hizbullah'ın Suriye'de yaptığı ve İran'a bağlı Şii Haşd-i Şa'bi milislerinin Irak'ta Sünnilere karşı yaptığı katliamları unutmuş değilim.

Tamam da, şu anda bölgede yaşanan savaş Şii-Sünni savaşı değil.

Şu anda yaşanan soykırım haçlılar tarafından Şii-Sünni farkı gözetmeksizin Müslümanlara karşı yürütülen bir savaştır.

İsrail arkasına aldığı haçlı desteğiyle Gazze'de Sünnilere, Lübnan'da Şiilere karşı bir soykırım yürütüyor.

Arada bir de Suriye ve Yemen'e saldırıyor.

Arap liderlerine 'sesinizi çıkarmayın koltuğunuzdan olursunuz!' tehdidi savuruyor.

İsrail'e karşı tavır alanların tamamını tehdit ediyor.

Yani küfrün desteklediği vurucu güç, bütün İslam dünyasını tehdit ediyor.

Durum böyleyken, bizimle aynı şekilde soykırıma tabi tutulmuş olanları geçmişteki hataları ve günahları sebebiyle düşmanın insafına terk etmek, her şeyden önce bu genel durum karşısında basiretsizliktir.

Şimdi zaman, mezhep farkı gözetmeksizin İsrail saldırılarına muhatap olanların tamamına sahip çıkma zamanıdır.

Saldırgan taraf, mezhep farkı gözetmiyor!

Zaman birlik zamanıdır.

HAMAS'a yapılan saldırı Hizbullah'a, Hizbullah'a yapılan saldırı HAMAS'a, her ikisine yapılan saldırı tüm İslam dünyasına yapılmıştır!

Gazze'ye yapılan saldırı Beyrut'a, Beyrut'a yapılan saldırı Gazze'ye yapılmış demektir. Her ikisine yapılan saldırı tüm İslam şehirlerine yapılmış demektir!

Heniyye'ye yapılan saldırı, Nasrallah'a, Nasrallah'a yapılan Heniyye'ye yapılmış demektir.

Dahası onlara yapılan saldırı bütün Müslümanlara yapılmış demektir.

Emperyalizm mezhep ayrılığımızı körükleyerek böl parçala yut taktiği uygularken Şii'siyle Sünni'siyle tüm İslam dünyası, birlikte hareke etme esnekliğini göstermelidir.

Aksi takdirde birinin işi bitirilince sıra ötekine gelecektir.

TAZİYE:

Siyasi hayatımızın örnek şahsiyetlerinden biri olan Recai Kutan beye Cenabı Hakk'dan rahmet-i vasia, tüm yakınlarına ve sevenlerine ecr-i azım ve sabr-ı cemil dilerim.

Mekanı cennet olsun.