Ýþgalden önce

Salý günkü yazýmda Batý’nýn Türkiye’yi iþgal planýndan bahsederken, yazýmý gazeteye gönderdiðim gün Fethullahçý Terör Örgütü’nün medya organlarýndan Zaman Gazetesi’nde yayýmlanan Ali Bulaç’ýn NATO’nun Türkiye’yi nasýl iþgal edeciðini anlattýðý yazýsýndan haberim yoktu. Tevafukun böylesi!..

“NATO, Türkiye’yi iþgal etmek için daha ne bekliyorsun” tadýndaki yazýsýnda Bulaç, 1999 senesinde Bosna’ya gittiðini, Bosna Hersek Cumhurbaþkaný Aliya Ýzzetbegoviç’in danýþmalarýndan biriyle akþam yemeði yerken danýþmandan, Amerikalý bir generalin Begoviç’e “NATO’nun Kürt sorunu sebebiyle Türkiye’yi iþgal edeceðini” söylediðini aktardýktan sonra, Türkiye’de zeminin iþgale müsait olduðunu îmâ edici satýrlarý yazýsýnda tek tek bir ihanet vesikasý olarak dizmiþ. ‘Ýyi niyet’ temennisinde bulunmaktan da geri kalmýyor: “Bütün bunlar uðursuz senaryolar. Ýnþallah hiçbiri olmaz. Þu var ki, eðer rahmetli Begoviç’in duyumlarý doðru ise en kötü senaryoyu da hesaba katmak durumundayýz.”

Ýþte ben de Salý günkü “Batý’nýn son hamlesi Türkiye’yi iþgal olabilir mi” baþlýklý yazýmda en kötü senaryoya dikkat çekmeye çalýþtým. Mezkûr yazýmý, Cumartesi günü hâdisenin bize bakan veçhesine deðineceðim diye bitirmiþtim.

Anlaþýlýyor ki, önümüzdeki dönemde bu mevzu daha da dillendirilecek. Var olan bir þeyi yok saymak o þeyden kurtulmak anlamýna gelmez. Devekuþunu taklit etmek bizleri korkularýmýzdan kurtaramayacak. Korkunun tezahürü olan “Hadi caným sende, olur mu öyle þey” tarzý Polyannacýlýk da gerçeklerle yüzleþmemizi engelleyemez, aksine istemediðimiz hâdisenin tam kucaðýna býrakýr bizleri.

Mâdem durum bu, topyekûn Batý’nýn taarruzlarý hýz kesmediðine ve içerideki iþbirlikçilerinin uslanmasý mümkün görünmediðine göre nasýl bir yol takip etmeli?

Bu soruya elbette herkes kendi zaviyesinden cevaplar verebilir, vermelidir! Fakat, bundan mühimi, öncelikle bu meselede bir mutâbakata varmaktýr. Tüm katmanlarýyla topluma bu þuur yerleþtirilmeli, böylesine büyük tehlikeye karþý maddî ve mânevî teyakkuz hâlinde olmalarý temin edilmeli.

Bugünlerde devletin PKK’ya aðýr darbeler vurmasý Batý’nýn elinde önemli, hem de çok önemli bir enstrümanýný almasý manâsýna geldiðinden, o nispette tehlikenin arttýðýna da inanmak zorundayýz. Batý, 80 milyonluk bir ülkeyi iþgale cesaret edebilir mi, neticesine katlanacak gücü kaldý mý, bunlar ayrý meseleler. Asýl mesele, böyle bir düþüncenin zihinlerde olduðu ve zihniyetlerine uygun olduðudur. Devlet ve millet meselelerinde “Hadi caným sende”cilik hiç de tasvip edilecek bir durum deðildir.

Batý iþgal için Kürt meselesinden önce, baðýmsýz Türkiye yolunda mühim adýmlar atan Recep Tayyip Erdoðan’ý ve Ak Parti’yi bahane edecektir. Bunun tezahürlerini geçmiþ yazýlarýmda yazmýþtým. Buradaki tehlike, iþgalciler ve içimizdeki iþbirlikçilerin propaganda savaþýnda baþarýlý olurlarsa halkta “Her þey Tayyip Erdoðan yüzünden oldu” algýsý yerleþir ve halk gerçek düþmaný gözden kaçýrýr. Bu husus dikkate alýnarak acilen tedbirler düþünülmeli ve hýzla tatbikine geçilmeli. Devletin alacaðý tedbirlerden daha mühimi, halkla iç içe olan Sivil Toplum Kuruluþlarýnýn bu þuuru halka vermesi. STK’lar bu þuurla geniþ bir zeminde, hareket kabiliyeti fazla olan bir yapýnýn oluþmasýna ön ayak olmasý gerekiyor.

“Böyle bir mevzu ters teper” diyenler çýkacaktýr. Onlara iki þey söylenebilir: Birincisi, böyle bir tehlike zaten var, baþýmýzý kuma gömerek bundan kurtaramayýz. Ýkincisi, bu vesileyle insanlarýmýza STK’lar üzerinden doðru dürüst diplomatik manevranýn ne olduðunu gösterme fýrsatýný yakalamýþ oluruz ki bundan da bir þey kaybetmeyiz.

Bütün mesele þu: Popolar sandalyeden uzaklaþmalý!..

Not: Ahval bu iken, mültecilerin sömürgeci Batý’nýn sýnýrlarýna dayanmýþ olmasý bizim için acaba bir lutf-u ilâhî midir?