İşi biliyor çocuk

Başbakan’ın “Muhteşem Yüzyıl”la ilgili açıklamasını, “gündem değiştiriyor” diye yorumladılar. “Usta bir gündem değiştirici”diye eklemeyi de ihmal etmediler tabii.

Ben de gündem değiştirmek istiyorum.

Bakalım olacak mı?

Madem söz televizyon dizilerinden açıldı ve “Muhteşem Yüzyıl”ımız ulusalcısını, liberalini, Maocusunu, Beyaz Türk’ünü, CHP’lisini, Ergenekoncusunu buluşturan yeni bir muhalefet odağı haline geldi, biz de televizyon dizilerinden devam edelim.

Bir dizi daha var... “Bir Ankara Polisiyesi” lejandıyla piyasaya sürülmüştü.

Behzat Ç.’den söz ediyorum...

Dizi yayına girerken demişlerdi ki, “Hiç Ankara’da geçen olur mu?”

Sonra da şunu da eklemişlerdi: “Bizde polisiye olmaz... Çünkü, bizde polisiyeye konu olacak sofistike cinayet işlenmez. Hele Ankara polisiyesi, hiç olmaz.”

Bunu diyen zavallılar, Ankara’nın “polisiye mevzu” kaynadığını nereden bilsin! Yakın tarihteki cinai hadiseleri ve ayak oyunlarını geçelim, tek başına Deli Halit Paşa ve Ali Şükrü Bey olayları bile, “Muhteşem Yüzyıl”ın uyandırdığı etkiyi üçe beşe katlayacak entrikalarla dolu. Bunun dizisini yapacak yürekli bir televizyoncu var mı?

Yok mu?

İşin ucu Mustafa Kemal Paşa’ya dokunuyor diye mi?

Hani tabularınız yoktu sizin?

Hani ecdat edebiyatından daral gelmişti?

Şu Deli Halit Paşa hadisesini anlatın da “ecdat” diye bir fetişiniz olmadığını anlayalım.

Hem, bizde niçin polisiye olmasınmış?

Fethi Naci ve Enis Batur gibi isimler yazardı. Bundan 30 yıl mukaddem...

Hatta Paşazade Enis, Quincey’leri filan çağırırdı tanıklığa, “estetik bir cinayetin terkiplerini” sıralardı. Özetle, “Gâvur milleti daha zeki, daha ince düşünüşlü olduğu için, sofistike cinayetler işliyor... Biz hanzoyuz, kaba saba öldürme yollarını seçiyoruz, o yüzden bizde polisiye roman yazılmaz” demeye getirirdi.

Bir zamanlar böyleydi, evet.

Fakat, bu “okumuş geyiği” eskide kaldı... Yani otuz yıl öncesinin konusuydu...

Koskoca transformasyon sürecini atlattık. İnsanımız tekâmül (!) etti... Daha doğrusu, parayı buldu... Tüketici oldu... Farklı yaşam biçimlerini keşfetti... Batılı ölçüsünde “bireyci, bencil, kendi çıkarlarını önceleyen amorf yaratıklara” dönüştü.

Bizde de sofistike cinayetler işleniyor artık.

Bizim de seri katillerimiz, “cinayet gurularımız” ve mebzul miktar psikopatımız var.

Bizde de iyi polisiye yazılıyor artık.

Demek ki, Ankara polisiyesi de olurmuş.

Fakat, “Bir Ankara Polisiyesi” etiketiyle başlayan dizi, kısa sürede “Bir Ankara Eyyamına”, hatta “hokkabazlığına” dönüştü.

Dizinin yazarı olan zat, geçenlerde, “Muhalefet yapıyoruz, aydınlar destek versin” mealinde laflar ediyordu.

Bir ara türbanlı kahramanlara yer vermişti, kendi cemaatinden tepki alınca tornistan edip “dengelemek” için “ulusalcı” replikler attırmaya başladı. İşi biliyor çocuk... Bir tür “Ne sizdenim, ne onlardan... Hem sizdenim, hem onlardan” tavrı.

Kısacası, iki tarafı da idare eden bir dizi...

Daha doğrusu, yakın zamana kadar böyleydi.

Şimdi cepheden “ulusalcı” takılmaya başladı arkadaşlar; hem kendilerini siyasi iktidarın her icraatına “anında” cevap vermekle yükümlü sayıyorlar, hem Soner’lerin, şunların bunların avukatlığını yapıyorlar, hem de darbe soruşturmalarına pislik atıyorlar.

Madem Ankara polisiyesisin, bize biraz da “siyasal Ankara gerçekliğini” anlat, Ankara’nın kozmik odalarında dönen “militer numaraları” sergile, pislik attığın soruşturmaya kaynaklık eden hadiseleri deş...

Bakalım ne çıkacak?

Bakalım, çıkacak şeyleri anlatmaya yürek ve petka yetirecek misin?

Para gelir mi bilmem ama “itibar” garanti.