Hiçbir ülke, özellikle de tercihini demokrasiden yana yapan ülkeler etraflarında terör örgütlerinin egemenliğini istemez. Türkiye gibi köklü demokrasiyi sahip bir ülke hiç istemez; bunu kaydedelim. Şiddetten en çok bir hukuk sistemine sahip olan ve vatandaşlarına gelecek vaat edebilen ülkeler çekinir. Bizim gibi...
Terör, şiddet ve çatışma demokrasinin; dolayısıyla istikrar ve zenginliğin düşmanıdır. Zehirler, eritir, küçültür ve değersizleştirir...
Bugün Türkiye’nin de içinde bulunduğu yakın bölgede; Bağdat’tan Kabil’e, Şam’a, Kahire’ye kadar olan geniş coğrafyada demokrasiden söz edemiyoruz. Türkiye hariç, bölgedeki hiçbir İslam ve Arap ülkesinde halkoyunun sistem üzerinde ağırlığı ve önemi yoktur. Sadece demokrasi değil, demokrasi geleneğine sahip tek ülke de Türkiye’dir. Bir hukuk devletidir ve uluslararası sistemle güçlü bağlara sahiptir. İslam dünyasıyla da hem tarihi hem de dini bağları vardır. B u açıdan ne olup bittiğini ve nasıl olması gerektiğini bilmek Türkiye’nin tabiatında vardır. Özellikle, son 10 yılda bölge konusunda uzmanlığını geliştirmiş ve yol gösterici bir konum kazanmıştır.
Kazanmıştır ama aynı dönemde Ankara’nın gösterdiği yolu tercih etmemek de bazıları için neredeyse bir takıntı halini almıştır. Buna ilaveten ABD’nin rakipsiz siyasi ve askeri üstünlüğü sayesinde sorunların çözümünde her zaman kullanabileceği enstrümanlara dayalı diplomasisi de tempo düşürünce bölge bugünkü manzaraya mahkum olmuştur. Washington isteseydi farklı olur muydu bilinmez ama en azından bugünkü manzara yaşanmazdı.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan duyamadığım cümleler
Cuma ve Cumartesi iki gün üst üste önce Başbakan Davutoğlu ve ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la beraberdik. İkisinin de özet cümlesi bölgeye ilişkin analizlerde haklılığımızın anlaşıldığı istikametinde. “Haklı olduğumuz görüldü” diyorlar ve ardından “ama” geliyor. Ama, bu kadar insan öldükten ve bu kadar ülke onulmaz hasarlara uğradıktan sonra görülse ne farkeder? Olan oldu ve hiç de iyi olmadı.
Geri dönüşü zor süreçler yaşıyor olabiliriz. En başta de IŞİD meselesinde.
Kabul edelim ki bu meselenin çözülme ihtimali çözülememe ve derinleşme ihtimalinden daha yüksek görünüyor. Obama Planı’nın mevcut, ürkek ve kararsız halinden anlaşılan budur.
Ne Davutoğlu ne de Erdoğan’dan ABD’nin IŞİD’le mücadele planına dair umut verici ve heyecanlandırıcı cümleler duyamadım. Her ikisi de bu sorunun çözümü konusunda arzulu ama çok açık ki ABD ve Avrupa ile yaşadıkları Suriye tecrübesinden sonra temkinli davranmak haklarını sonuna kadar kullanma eğilimindeler.
IŞİD’e bombaya ilave başka yöntemler de lazım
Ankara, geçici, yapay ve görüntüyü kurtarmaya dayalı çözüm girişimleriyle ilgilenmiyor ve dahası içinde Suriye sorununun çözümü olmayan paketlere de itimat etmiyor.
Bir örgütün yok edilmesi için daha fazla bomba gerekli ama yakın dönem tecrübesi gösteriyor ki sadece bu yöntem bölgede radikalizmi artırmaktan başka sonuç doğurmadı. Şu halde, ABD’nin öfkesini yatıştıracak bir saldırının günün sonunda IŞİD’e motivasyon üretme ihtimali ihmal edilmemelidir. IŞİD’i Suriye’de yeniden doğuran ve güçlendiren şeyin de yine böyle bir ihmal olduğunu unutmamalıdır.
O ihmal, ironik bir şekilde hem IŞİD’e hem de Esad’a aynı anda terörle yol aldırıyor.
Arap halklarının iradesi lehine atılmayan adımların bütün bölgede radikal şiddeti üreteceğini anlamadan yapılacak planların gideceği yer yine o şiddete güç aktarmak olacaktır.
Ankara, sadece IŞİD tehdidinin değil yeni IŞİD’leri doğuracak şartların da ortadan kaldırılmasını sağlayacak derinlikli bir perspektif istiyor. Bölgenin yarın, öfkesi kabarmış yeni örgütlerle başbaşa kalmaması için...
Türkiye’nin saygın ve güvenilir kamuoyu araştırma kuruluşlarından birisi olan ANAR’ın bir hafta önce bitirdiği (2-8 Eylül arası) ankete göre bugün seçim olsa AK Parti, yüzde 51.7 oy oranını yakalıyor. Bu yüksek oy seviyesi, 10 Ağustos’ta Tayyip Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkaran desteğe de tekabül ediyor. Anketin detayları bugün STAR gazetesinde var. Başbakan Davutoğlu’nun ilk kamuoyu yoklamasında bu kadar yüksekten başlaması çök önemli bir veridir. Yeni Başbakan’ın toplum nezdinde parlak bir imaja sahip olduğunu gösterir. Aynı zamanda Erdoğan sonrası düzene de verilen güçlü bir onay demektir.
Ankette dikkatimi çeken bir sonuç, “Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevinde başarılı olacağını düşünüyor musunuz?” sorusuna verilen cevaptır: Evet, yüzde 66.6.
Ve devamında Erdoğan’ın hükümetle ilişkilerinin uyumlu olacağına dair daha ilk günlerden yüzde 74.5’luk yüksek bir kanaate ulaşılması...
Toplum, “seçilmiş Cumhurbaşkanı ve seçilmiş Başbakan modeli”ni benimsiyor ve bu modelin geleceğine de güveniyor.