IŞİD gerçeği, HDP ve AK Parti

Ortadoğu’da hiç dinmeyen ateş Sykes Picot’un 99. yılında, aniden yaratıklandırılan IŞİD eliyle harlanıyor bu kez. Her gün yüzlerce insanın öldüğü öldürüldüğü bir kan çukuru artık Ortadoğu. 

ABD’nin bölgeyi terk etmeden önce harekete geçirip bıraktığı mezhebi fay hattı çalışıyor. Şii-Sünni farkıyla çatırdıyor coğrafya ve açılan çukuru IŞİD’in Allahu Ekber diyerek kafasını kestiği, son nefesinde kelime-i şahadet getiren bir başka Müslüman’ın kanı dolduruyor.

Gözümüzün önünde. Sınırımızın dibinde. 

Vahşetin kardeş kavgasının önünü almak, “bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan, bakın yaklaşıyor” diyebilmek için Allah var, çok uğraştı Türkiye. O kadar ilkeli ve insan odaklı bir siyaset güttü ki, Ortadoğu’daki menfaatlerinin Ortadoğu’da yaşayan insanların canlarından haklarından daha değerli olduğuna karar kılan Batılı devletler veya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi 5’li çetenin düzeneğince “değerli bir yalnızlığa” dahi itildi.

Aynı sistemin ve düzeneğin Türkiye’yi “ya PKK ya IŞİD ile savaş!”maya zorladığı bir vakıa. Suriye savaşına girmedikçe Türkiye, o ateşten bir avuç korun ikidir sınır bölgemize (önce Reyhanlı, şimdi Suruç) taşındığı da.

Her ikisini de reddettiğine, ülkenin selameti için PKK’nın silah bırakıp sivil siyasete yönelmesi amacıyla süreç yürüttüğüne ve bu konularda iradesi değişmediğine göre her şeyin yeniden temize çekilmesi gerek. 

7 Haziran tablosu, bölgedeki IŞİD gerçeği ve Suruç saldırısının yarattığı yeni durum bunu söylüyor çünkü.

Türkiye’nin adını IŞİD ile bitiştirmeye, ülkeyi ateşe vermeye çalışan düzeneğe karşı ne yapılabilir peki?

Belki şunlar:

BİR: Suruç (ve Diyarbakır) saldırısının failleri, olayda ihmali ya da kastı olanlar bir an evvel açığa çıkarılmalı, yargılanmalı.

İKİ: IŞİD ile mücadele politikası daha gür bir sesle deklare edilsin, kamuoyu bundan emin kılınsın.

ÜÇ: Olası IŞİD yapılanmalarına karşı ekstra dikkat kesilmeli. Temayülü olanların kimlerle ilişkide olduğunu iyi takip etmeli.

DÖRT: Sınır güvenliğini olağanüstü hal şartlarına çıkarmalı. Kamplarda konaklayanların kimliğini bir daha kontrol etmeli. 

BEŞ: Bölgede insanların algısının, dolayısıyla duygusunun “Türkiye IŞİD’i himaye ediyor” yönünde oluşturulmuş olması, olgunun da böyle olduğu anlamına gelmiyor, Türkiye IŞİD’in değil bölgedeki Kürtlerin, Türkmenlerin, Arapların, Yezidilerin... yani halkların yanında demeli. Bunu daha sarih, daha sahici biçimlerde anlatılmalı.

Çünkü: Suruç’ta hayatını kaybedenlerin cenazeleri bugün-yarın Türkiye’nin dört tarafına dağılacak. Şehidimiz de var. Evlat kaybedenlerin bağrı kül olsa da o ateş memleketin her yerine yayıldı yayılacak.  

IŞİD’e karşı savaşmak için Kobani’ye gidip ölen Kürt gençleri gerçeği de var. Onların cenazeleri de Van’a, Hakkari’ye, Kars’a, Diyarbakır’a dağılmakta.

Evlat acısının ve kayıp duygusunun yarattığı siyasallaşmanın akli değil hissi olduğunu, bunun da baş edilmesi en zor siyasallaşma biçimi olduğunu 30 yıllık tecrübesinden biliyor aslında Türkiye.

O yüzden de kırılmalı o “yanlış algı ve acıyla pekişmiş duygunun, olgunun yerine geçtiği döngü”.

Sabır, emek ve büyük fedakarlık gerek evet. 

Şu an en güçlü, en tecrübeli ve çözüm sürecinin de sahibi olması hasebiyle AK Parti’ye düşüyor öncelikli sorumluluk. Meseleleri kişiselleştirmemek, siyasi sicilleri çözüm becerilerinin önüne geçirmemek, kendi sözünün ve emeğinin duygusallığı içinden konuşmamak lazım şu aşamada. Gözetilmesi gerekenlerin meseleyi kilitleyenler değil, o kişileri sevip inanan Kürtler olduğu unutulmamalı.

HDP AK Parti kadar sorumlu. Ona baraj aştıran oyun sahibi Güneydoğu Anadolu bölgesi halkı çünkü. Ve HDP’yi Ankara’ya gönderdi Türkiye Kürtleri. Kendilerini 80 vekille temsil etsin diye Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sabitledi. Bu siyasi irade, birlik bütünlüğün yine Kürtler eliyle korunacağı anlamına da gelir bence. Ne HDP’nin ne Türkiye’nin bu gerçeği ıskalama lüksü yok. Ortak gelecek inşası için işbirliği imkanı da tam burada işte.