İŞİD, Musul ve Türkiye

Öfke önce sahibini yakar derler. Yakın coğrafyamızı, belki de en doğru ifadesiyle İslam coğrafyası dediğimiz geniş alanı kuşatan ve giderek yükselen halin tek kelimeyle ifadesi ‘öfke’.

Önce Amerikan işgali, ardından ortaya çıkan savaş, iç çatışma ve her gün kesintisiz devam eden saldırılar, bombalamalar ve artık haber değeri bile taşımayan kayıplar.

Irak ve Şam İslam Devleti, kısaca İŞİD diye anılan yapılanma, bu sürecin ortasında ve devam eden ‘öfke’nin girdabında şekillendi. Ne olduğunu, kimin eliyle nasıl şekillendirildiğini bilmediğimiz çok sayıda örgütün adeta çatısı haline gelen bu yapı, her geçen gün katılımlarla genişledi, büyüdü. Suriye’de devam eden iç savaş, bu büyümeyi hem coğrafi, hem de sayısal anlamda daha da tırmandırdı.

Şimdi İŞİD, Suriye ve Irak topraklarında, hayli stratejik bir alanda ‘devlet’ ilan etmiş durumda. Irak’ta işgalin ilk yıllarında yükselen, ardından 2012’ye gelindiğinde kısmen güç kaybı yaşayan bu yapının, son iki yılda yeniden büyümesinin pek çok nedeni var elbette.

Öncelikle Irak’ın geçmişinde devlet aklını oluşturan Sünni Arapların tasfiyesi; yani yaşanan seçimler ve bölgesel faktörlerin Şiileri öne çıkarması, Kuzey’de Kürtlerin bağımsızlık yönünde adım atmalarıyla birlikte İŞİD, dışlanmışların en kolay sığındığı adres oldu.

Bağdat’ta Nuri El Maliki’nin liderliği, Irak’ı kuşatmak bir yana, her geçen gün ayrışmayı daha da hızlandırıyor. Hükümetin Şii karakterini giderek daha baskın hale getirmesi, ülkenin devasa enerji kaynaklarının dağılımı konusunda ortaya koyduğu yaklaşımlar ve toplamda Sünni Arapların giderek siyasi sistemin dışında kalması, bugün karşımızdaki İŞİD’in varlığını anlamamızı sağlayacak bazı başlıklar.

İŞİD’in Musul’da bu kadar kolayca mevzi kazanması, Türkiye’yi doğrudan hedef alan bir eyleme girişerek konsolosluğumuza girmesi ve çok sayıda rehin almasını anlamak için son günlerde yaşanan bazı gelişmeleri hatırlamakta yarar var.

Geçtiğimiz yıl El Kaide’den geldiği iddia edilen bir ses kaydında Eymen El Zevahiri’nin örgütün Suriye kanadını tasfiye ettiğini açıklaması, İŞİD tarafından dikkate bile alınmadı ve kendi yol haritalarına devam edeceklerini açıkladılar. Örgütün Suriye’nin kuzeyinde güç kazanması özellikle bu tarihten sonra gerçekleşti.

Peki neden ‘öfke’ tüm bu olup bitenin şifresi? Bir örnek. İŞİD’in Baduş Cezaevi’ni basıp yüzlerce mahkumu kendi saflarına katması hafızalarda. Irak’tan Suriye’ye, toplamda İslam dünyasının en geniş kesimlerine kadar akıp giden bir öfke selini örgütleyip sahaya süren bir ‘akıl’ var ortada. Asıl soru bu aklın kim olduğu. Kafalar son derece karışık ve ortaya çıkan hiçbir tez tatmin edici değil.

Herhalde herkesin aklına gelen ilk başlıktır. Türkiye’nin Irak’tan petrol alımına başladığı bir dönemde İŞİD Musul’da Ankara’yı hedef alan bir eylem yapıyor. Öte yandan Başbakan Maliki, Barzani yönetiminden gelen ‘askeri yardım’ önerisini reddediyor. Yani bir yandan kendi iktidarını korumak isterken, diğer yandan Irak Kürtlerinin yeni bir mevzi kazanmasından endişe ediyor.

Türkiye’nin niçin bu kadar işin içinde olduğunu sorgulayanlarla konuşmak zor. Çünkü onların istediği ve özlediği Türkiye artık yok, iyi ki de yok. Ancak hangi doğruları yapmak gerekiyor, hangi konularda politikamızın gözden geçirilmesi gerekiyor. İşte burada cesur adımlar ve hamleler gerekiyor.

Takip edenler bilir. Irak ve Suriye başlığı altında belki de yüzlerce yazı yazıp bugünlere dair bir şeyler söylemeye çalıştım. Ne çare. Karaçi’deki bir saldırının Musul’u, Tuzhurmatu’da yaşanan bir facianın İstanbul’u ilgilendirdiğini anlatmak gerçekten çok zor.