Siyaset boþluk kabul etmez’ derler; aslýnda doða boþluk kabul etmez.
Bir þekilde doldurulur...
Suriye’de Esad rejiminin ordusu, sokaða çýkan vatandaþlarýnýn üzerine kurþun yaðdýrmaya baþladýðýnda bir ‘güç boþluðu’ doðmuþtu. Örgütlenen ve direnen sivil muhalefetin güçlendirilmesi baþarýlamayýnca, ‘silahlý güç’ olarak deneyimli ‘muhalefet dýþý’ güçler bu boþluðu doldurdu.
Irak’ta Saddam’ýn devrilmesiyle sonuçlanan ABD iþgaliyle bilenen Irak Baas’ý kalýntýsý eski askerler, ABD’nin ‘terörle savaþ’ usullerinin Afganistan’da güçlendirdiði ‘uluslar arasý savaþçýlar’ Suriye’de ‘paralel güç’ oldu.
Bu ‘radikal paralel güç’, savaþ yöntemleriyle Esad ordusuna deðil, Esad muhaliflerine korku yaydýlar; silahlarýný muhaliflere yönelttiler ve bu konuda Esad’dan da destek aldýlar.
Bu Esad’a, dünyaya radikalleri gösterip “Bakýn, ben gidersem yerime bunlar gelir” propagandasý saðladý.
Radikallere de Esad rejimini Þam’a hapsederek asýl hedef olan Suriye-Irak ekseninde bir ‘alan hakimiyeti’ projesini hayata geçirme fýrsatý verdi.
Ayný anda PYD de, Esad rejimi veya radikal örgütlerle savaþmak yerine, bir baþka küçük ‘paralel güç’ olarak Suriye’nin kuzeydoðusunda ‘silahlý yapý’ olmaktan gelen yetenekleri ile silahlý örgüt olmayan aþiret köylerinde hakimiyet peþindeydi.
Bu süreçten kim kazandý, kim kaybetti?
Esad rejimi ve baþta Ýran ve Rusya, hatta Ýsrail olmak üzere destekçilerinin, Ortadoðu’da kaostan beslenenlerin, radikal örgütlerin kazandýðýný söylemek yeterli. Esad, dünyaya radikalleri gösterip 300 bine yakýn insanýný kurþun, bomba ve kimyasal silahlarla katletmesini, 4 milyon insanýný da mülteci yapmasýný perdeleme fýrsatý buldu. IÞÝD gibi örgütler korku ve kaos ortamý yaratarak kendilerine alan açtý.
Kaybedenler hanesinin baþýnda Araplar, Kürtler, Ezidiler ve benzeri dezavantajlý gruplar, Sünniler, Þiiler... Yani bütün Ortadoðu halklarý kaybetti. Hem can kaybetti, hem geleceklerini....
Türkiye gibi kaostan olumsuz etkilenen, Esad rejimi ve radikal örgütlerle mücadele etmeyen tüm bölge ülkeleri ve yönetimleri de kaybetti.
Dünya þimdi üç yýl öncesine dönüyor ve çözüm arýyor...
Ama hiçbir þey olmamýþ gibi davranmak artýk mümkün deðil. Esad ve muhalifleri vardý, þimdi radikal terör örgütleri var ve hem bölge halklarýný, aþiretleri zehirlemiþ, hem de belli kazanýmlar elde etmiþ durumdalar.
Bu ‘paralel güç gruplarý’ný etkisizleþtirme projeleri bile hala yetersiz...
Ama baþa dönelim ve asýl meseleye, bu güçlerin oluþma sürecine bir daha bakalým...
ABD ve AB üyelerinin terör ve krizler konusunda kafasýnýn karýþýk olmasý, politika ve çözüm üretememesi ana sorun.
Türkiye, tek baþýna “Ben demiþtim böyle olacaðýný, uyarmýþtým” deyip duruyor. Kendi vatandaþlarý dahil buna inanmama eðiliminde!
2009-2014 sürecinin önemli üç aktörünü hatýrlatmak istiyorum.
Eski ABD Dýþiþleri Bakaný Hillary Clinton: 21 Ocak 2009’da göreve baþladý, en önemli konusu Suriye oldu. Ancak ikinci dönemde görev almadý ve 1 Þubat 2013’te ayrýldý. 11 Aðustos 2014’te The Atlantic’e verdiði demeçte, “Zamanýnda Esad rejimine karþý çýkan muhalifler içerisinde Ýslamcýlar, laikler ve birçok farklý grup vardý. Bunlarýn silahlandýrýlmasýna yeterince destek verilmediði için zamanla yerlerini radikal Ýslamcýlar aldý” itirafýnda bulundu.
Eski ABD Þam Büyükelçisi Robert Ford: ABD yönetiminin Suriye politikalarýna tepki olarak 1 Mart 2014’te emeklilik kararý aldý. 4 Haziran’da verdiði demeçte, “Suriyeli ýlýmlý muhaliflere silah ve diðer ölümcül olmayan yardýmlarý göndermeliydik. Bunu birkaç yýl önce yapsaydýk bugün El Kaide ýlýmlý muhaliflerle rekabet eder hale gelemezdi” ifadelerini kullandý.
Eski ABD Suriye Masasý Þefi Fred Hoff: 2008’den beri Suriye’ye bakan Hoff da ayný nedenle görevinden ayrýldý. 2011 sonunda Foreign Policy dergisine yazdýðý makalede, “Sorunun ancak Özgür Suriye Ordusu’na silah desteði verilerek çözülebileceðini” söyledi.
Türkiye ne Esad’ý, ne müttefiklerini, ne de kendini kandýrýyordu 3 yýldýr...
Bunun için ABD’nin Suriye ile ilgili en önemli üç ismi de olsa, baþkalarýný kanýt göstermeyi arzu etmezdim. Ancak bunun gereklilik olmasý benim suçum deðil...