IŞİD’e bir de böyle bakalım

Hiç şüphe yok ki IŞİD son derece vahşi bir örgüt. İnancının gereği olarak gördüğü dışında hiçbir kural ve ilke tanımıyor. İnsanları kameralar önünde katlediliyor, boğazlarını kesiyor. Cenevre Konvansiyonları, Lahey Sözleşmeleri, insan hakları bildirgeleri umurunda değil. Devletler sisteminin temel normlarını dahi kabul ettiği ya da edebileceği şüpheli.

Irak’ın toprak bütünlüğü hatta geleceği, Suriye’nin akıbeti, Lübnan’ın felaketi, Türkiye’nin hiçbir şeyi değilse bile ticareti IŞİD’in ipoteği altında. IŞİD sorunu çözümlenmezse ya da yönetilebilir boyutlara indirgenmezse zaten onlarca sorundan mustarip Ortadoğu’nun daha da istikrarsızlaşması, bizim de bu istikrarsızlıktan nasibimizi ziyadesiyle almamız kaçınılmaz.

***

Şimdiden IŞİD saldırılarından kaçan insanlar Türkiye sınırına dayandı. Üstelik, Musul Konsolosluğu’nun çalışanları ve ailelerinden oluşan 49 kişilik bir grup da 11 Haziran’dan bu yana ellerinde rehin. Amerika’nın yaptığı operasyonların onların geleceğini ne şekilde etkileyeceği ise meçhul. İhracat rakamları deseniz ortada. Irak’a yapılan ihracatta neredeyse yarıya yakın bir düşüş var.

Belli ki Amerika’nın gerçekleştirdiği sınırlı hava operasyonlarıyla da bu örgüt bugünden yarına bitirilemeyecek. Kendine ve yakın müttefiki İsrail’e yönelik tehdit algılamayan Obama yönetimi IŞİD’i çevrelemeyi, “Iraklıları” ona karşı birleşmeye zorlamayı siyaset olarak benimsemişe benziyor. Amerika vuracak ama yok etmeyecek, hırpalayacak ama öldürmeyecek. IŞİD tehdidini Irak’ın toprak bütünlüğünü sağlamak için kullanacak.

Amerika’nın benzeri bir stratejiyi Suriye için de benimsememesi mucize olur. Bence, Bağdat’ta bir hükümet kurulduktan sonra sıra Şam’a gelecek, uluslararası toplumun meşru kabul ettiği muhalefetle Baas yönetiminin IŞİD karşıtlığında birleşmesini sağlamaya çalışacak. Ukrayna yüzünden ilişkiler daha da gerilmezse, Rusya’nın da teşvikiyle yeni bir Cenevre süreci başlatılacak ve bu sefer ki süreç büyük bir olasılıkla Esad önkoşulundan bağımsız olacak.

Obama şimdiden bunun sinyallerini vermeye başladı. Dünkü New York Times’da Thomas Friedman’a Suriye muhalefetine silah vermenin anlamsızlığını anlattığı kısmı dikkatle okumakta yarar var. Çünkü Washington’un atacağı her adım Ankara’yı da etkileyecek, tedbir alınmaz ve siyaset ona göre şekillenmezse Amerika’nın politikasından Türkiye zararlı çıkacak.

Bu yüzden Türkiye’nin her şeyden önce Suriye politikasını, özellikle de Esad karşıtlığında geliştirdiği siyasi söylemini farklılaştırması gerekiyor. Suriye sorununu tek başımıza çözmeye kalkışmayacağımıza, Esad’ı devirip yerine kendimize yakın bir lideri işbaşına getiremeyeceğimize, daha doğrusu getirmek istemeyeceğimize göre, en rasyonel olanı IŞİD karşıtlığında oluşacak muhtemel koalisyona destek vermek gibi duruyor.

Unutmayalım ki Suriye’nin toprak bütünlüğü de, Irak’ın toprak bütünlüğü de nihayetinde Türkiye’nin çıkarınadır. Irak’ın ya da Suriye’nin parçalanması halinde onun parçalarıyla işbirliğine girmek için hazır olmak, onların bağımsızlık taleplerini veto eder konumda olmamak Türkiye için ilk değil her zaman ikinci tercihtir. Tarihsel tespitlerimizin haklı olması da sınırların değişmesinin getireceği büyük sarsıntıları yaşamak istediğimiz anlamına gelmez.

***

Türkiye’nin her türlü olasılığa karşı hazırlıklı olması, her ihtimali göz önünde bulundurması; basınıyla, üniversitesiyle, düşünce kuruluşlarıyla bölgedeki gelişmeleri önyargılardan ve saplantılardan uzak bir şekilde takip etmesi gerekmektedir. Şartlar değiştiğinde politikaların değişmesi bir zorunluluktur. Bize göre çok daha büyük imkanları olan ülkeler değişen şartlara uyum sağlıyorsa, bizim sağlamamamız düşünülemez.

Türkiye bir tehdit unsuru olan IŞİD’in yarattığı “fırsatlardan” da yararlanmalıdır. Kürt sorununu çözmek, kendini ve tarihini yeniden yorumlamak isteyen Ankara, Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri arasında oluşmaya başlayan kader birliğine bir şekilde dahil olmalı, ama asıl önemlisi dahil olduğunu göstermelidir. Özellikle Rojava’ya yapılacak insani yardım siyasi dayanışmanın, onların akrabalarıyla birlikte yaşamanın mümkün olduğunun ispatı olacaktır...