Işık Kansu’nun ifade özgürlüğü ne olacak Çarli?

Işık Kansu imzası, Ahmet Altan’la giriştiği dalaşmadan sonra dikkatimi çekmişti. Cumhuriyet gazetesinde bu ismi görüyordum ama “yazarlarım” arasında bulunmadığı için okumadan geçiyordum. 

Bir yazısında, Ahmet Altan’ın, “Eğer Atatürk diktatörse, ben niye onun diktatör olduğunu yazamıyorum? Bazı tanımlamalar ille de Atatürk’e hakaret anlamı taşımaz” sözlerini eleştiriyor, eleştiri sınırlarının da ötesine geçerek birtakım ayıp ithamlarda bulunuyordu; “Ne yapacaksın, durum bu. Bir hıyarağasına da‘hıyarağası’ diyemiyorsun işte...” gibilerden.

İşte bu yazısıyla tanıdım Işık Kansu’yu.

Sonra, Hekim-Şair Ceyhun Atuf Kansu’nun oğlu olduğunu öğrendim.

Üzüldüm...

Rahmetli Ceyhun Atuf Kansu, şiirlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz (ben bazı şiirini beğeniyorum; “dünyanın bütün çiçekleri” ifadesi ne hoştur), rikkat sahibi bir insandı. Kemalist ve aydınlanmacıydı. Hekimliğine ideolojik işlev yükler, ötekini “tedip öznesi” olarak görürdü ama iyi bir insandı. En azından ben öyle biliyorum.

Hangi cumhuriyet aydını öyle değildi ki? Kaçı kendisini “büyük sorumlulukların insanı” olarak görmemişti? Böyleydi bu adamlar. Ülküleriyle insanı boğarlardı ama iyi niyetliydiler. İyi niyetli olduklarına “imanla” bağlanmışlardı.

Niye mi üzüldüm?

Işık Kansu, böyle bir adamın oğluydu ve babasının biriktirdiklerine karşı özenli davranmıyordu. Buna üzüldüm. Üzüntümü de bu köşede paylaştım. Hadi daha açık söyleyeyim, Işık Kansu’ya çakan bir yazı yazdım.

Bir “umutsuz vaka” görüntüsü verdiği için de, “Git, sözlüklere bak. Diktatör nedir, kime denir, öğren... Biraz Mango, biraz Ortaylı, biraz Koçak karıştır!” telkinlerinin işe yaramayacağını ekledim.

Işık Kansu’ya söylenebilecek tek şey şuydu: “Bu kadar çirkin olmayı nasıl başarıyorsunuz?”

Dün bunları söylüyordum, bugün de “çirkinliklerle” malul Işık Kansu’yu savunuyorum. Nerden nereye?

Konuyu biliyorsunuz...

Mustafa Kemal’in isim babalığını yaptığı Cumhuriyet gazetesi, saldırıya uğrayan Charlie Hebdo dergisiyle dayanışmak ve ifade özgürlüğünü savunmak adına, provokatif bir eyleme imza attı. Söz konusu derginin bazı sayfalarını, Peygamberimiz hakkındaki çirkin karikatürleri ketmederek, “ilave” olarak verdi. Gazetenin iki köşe yazarı, Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan bu özeni göstermediler, derginin kapağında yer alan çirkin karikatürleri köşelerine taşıdılar.

Işık Kansu, bu durumu eleştiren bir yazı yazdı ve yazılarına bir süreliğine ara verdiğini (yani izne ayrıldığını) açıkladı. “Ben Çarli değilim” diye eklemeyi de ihmal etmedi tabii.

Dün itibariyle öğreniyoruz ki, Cumhuriyet gazetesi, “Ben Çarli değilim” diyen Işık Kansu’nun yazarlığına son vermiş. Yani, Charlie Hebdo’nun ifade özgürlüğünü savunan ve bu uğurda provokatif eylemlere bile imza atan gazete, kendi yazarına ifade özgürlüğünü çok görmüş.

İstihbar ettiğimiz kadarıyla, Işık Kansu, izin dönüşü yazısını yazıp gazeteye gönderiyor. Yazı yayınlanmıyor. İki gün sonra aynı yazıyı tekrar gönderiyor. Yine yayınlanmıyor. Arkasından, “Yazarlığınıza son verilmiştir” şeklinde bir tebligat alıyor.

Işık Kansu’nun yayınlanmayan yazısı dün internete düştü.

Hayır, yazı Charlie Hebdo olayıyla ilgili değil.

Işık Kansu, Emekli Emniyet İstihbarat Müdürü Sabri Uzun’un “İN” adlı kitabından yola çıkarak Gülen cemaatini eleştiriyor. Bu da yazarlığının sonu oluyor.

Şaka gibi...

Peygamberimize küfredenlerin ifade özgürlüğü için canhıraş mücadele et, paralel savcılara mikrofon uzatıp “aklanma” imkânı tanı, ama Gülen cemaatine laf söyleyen yazarının ipini çek.

Şaka gibi bile değil...