İşin anahtarı orta sahada

Bu maçla Beşiktaş’ın karşısına çıkan sadece liderlik fırsatı değildi. Özgüven tazeleme ve tek kulvara inmiş olan hedefe tam konsantre olma fırsatıydı. Kendisine ters gelen bir ekibi en kritik zamanda alt etme şansıydı. Olmadı.

Beşiktaş maça tempolu başlayamadı. Hep söylüyorum, Türkiye’de büyük takımlara karşı ana taktik kontratağa dayalı katenaçyo. Buna düşük tempolu ve kontrollü futbol anlayışının hakimiyetini de ekleyin. Tempo fakiri bir tablo çıkıyor ortaya. Kartal’ın ilk 20 dk’da 3 gol girişimi var. İBB’nin ilk girişimi dk 21’de. Hemen 1 dk sonrasındaki ise golle sonuçlanıyor. Aslında şaka gibi ve Kartal’ın pozisyon hatası hastalığının yansıması. Tempoyu ancak böyle şok goller tetikliyor. Hemen ardından da duran top golü geliyor.

Elbet işin doğrusu şu: Tempoyu orta saha üretkenliği sağlayarak artırmak. Beşiktaş orta sahada gereken üretkenliği sağlayamadığı maçlarda yeterli sayıda gol girişimi üretmekte de zorlanıyor. Geniş alan bulamadığında sistem işlemez hale geliyor. İlk yarının gol girişimi bilançosu 6’ya 3.

2. yarı Samet Aybaba’dan beklentim bu konuda bir taktik hamleydi. Beşiktaş’ın orta alandaki etkisizliği rakibi de lüzumsuzca cesaretlendiriyor. Üstelik bu durum Beşiktaş’ın aradığı geniş alanları bulması sonucunu değil, geriye yaslanması ve oyun kurmakta zorlanması sonucunu doğuruyor. Fernandes-Oğuzhan ikilisini herkes özledi elbet, ama benim kastım illa oyuncu değişikliği değil, oyun anlayışında bir değişiklik. Bu gerçekleşmedi. Almeida-Olcay ikilisinin ürünü gol Beşiktaş’ın bu yarıdaki 2. girişimiydi. Doka’nın elle kontrol sonrası gelen golü ise İBB’nin bu yarıdaki ilk girişimiydi. İroni gibi. Hamle için dk. 68’i bekledik. Veli’nin değil de Oğuzhan’ın çıkmasını yadırgadım. Pas kapasitesini artırmayı değil, Fernandes’in dripling özelliğine yaslanmayı öngören bir tercihti sanki. Pasörü değil, anlayışı değiştirmek gerek oysa. Yeterli hücum üretkenliği sağlanamadı.

Şimdi bu kaybı telafi etmenin yolu G.Saray maçını kazanmaktan geçiyor.