İşkenceci polisin suç ortaklarını merak ediyoruz

Öyle ya, 28 Şubat sürecinde (ve devamında) kimsenin burnu kanamadı...

Buna rağmen, 12 Eylül mağdurlarından rol çalıyorlar. “Eziyet gördük” diyorlar. “Psikolojimiz bozuldu” diyorlar. “Zulme uğradık” diyorlar.

Nurettin Şirin diye bir gazeteci hiç yaşamadı.

Salih Mirzabeyoğlu diye biri yok.

Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç, Abdülhamit Çelik, Mehmet Şahin ağır işkenceden geçmediler, “Uğur Mumcu’nun katilleri” ilan edilmediler, ayaküstü kurulmuş bir örgüte (Tevhidi Selam Örgütü’ne) üye yazılıp yıllarca içeride tutulmadılar.

Bakın ne olmuş?

28 Şubat işkenceleriyle ilgili soruşturma başlatılmış.

Şimdi ipi kuşağına denk bir soytarı çıkar, “28 Şubat’ta tutuklulara işkence mi yapıldı?” der.

Diyorlar da zaten...

28 Şubat’ın steril bir darbe olduğunu sanıyorlar. Ya da öyle göstermek istiyorlar.

Darbeciler tek tek içeri alınacak, tank yürüten komutanlardan hesap sorulacak ama işkenceciler bundan muaf tutulacak... Öyle mi?

Soruşturmada, özellikle bir isim üzerinde duruluyor.

Bir dönemin Organize Suçlar Müdürü...

Ergenekon soruşturmasıçerçevesinde içeri alınmış, bir süre tutuklu kalmış, sonra salıverilmiş eski bir polis şefi.

Daha önce de, şikâyet üzerine, hakkında birtakım soruşturmalar açılmıştı.

Hepsinden de yırtmıştı.

Daha doğrusu, yırtması sağlanmıştı.

İşkence davalarında mekanizmanın nasıl işlediğini biliyorsunuz.

Devlet, Adli Tıp Kurumu’yla, hastaneleriyle, özel yetiştirilmiş hekimleriyle işkence izlerini yok eder (ona göre raporlar tanzim eder), işkencecisini korurdu.

Muhtemeldir ki, mezkur polis şefi de aynı mekanizma devreye sokularak kurtarıldı. Bilemiyorum... Bunun cevabını “işkence soruşturması” tamamlandıktan sonra öğreneceğiz.

Fakat, bir de, herkesin muttali olduğu ama “resmen” kabul görmemiş bilgiler var.

Bunu, mezkur polis şefi de biliyor...

Polis şefinin gadrine uğrayanlar da biliyor.

Polis şefinin operasyonları üzerine siyaset bina etmeye çalışan üçüncü şahıslar da biliyor.

Örnek mi?

Bir tarihte Yeni Şafak gazetesi, polis baskınına uğradı.

Operasyonu, mezkur polis şefi yürütüyordu.

Bu satırların yazarı o dönemde Yeni Şafak’ta çalıştığı ve tarassut altına alınan gazetecilerden biri olduğu için, baskın sırasında yaşananlara bizzat tanıklık etmiştir.

Şunlar oldu:

Gazete, bir gün boyunca işgal altında tutuldu.

Baskın öncesinde ve sonrasında “ele geçirilenler” (!) işkenceye yatırıldı ve “itirafa” zorlandı.

İşkence görenler arasında Yeni Şafak gazetesinin patronu Mustafa Albayrak da bulunuyordu.

İlaveten Harun Karaca, Tufan Mengi, Necmi Kadıoğlu...

Mustafa Albayrak, birsüre sonra, tutukluluk safahatını ve “kendisine yapılanları” canlı yayında mezkur polis şefiyle tartıştı ama karşısında pişkin ve münkir bir surat vardı.

Bu surat, Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda ifade verirken de karşımıza çıktı.

Komisyon üyesi Harun Karaca’nın, “Sen bana işkence yapmadın mı?” sorusuna, büyük bir pişkinlikle, “Hayır”cevabını verdi.

Bakalım “işkence soruşturmasının” altından hangi “cevherler” çıkacak?

Bu çerçevede bazı gazetecilerin, bazı İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin, bazı belediye bürokratlarının, hatta bazı eski Başbakanların ismine (ve izine) rastlayacak mıyız?

Bu isimlerin kimler olduğunu biliyoruz ama yine de merakla ve hasretle bekliyoruz.