İskoç boşanma davası

Bugün İskoçya’nın bağımsızlığı için referanduma gidilecek. 1707’den beri İngiltere ile beraber olan İskoçya’nın birlikten ayrılma ihtimali var. Birleşik Avrupa Devletleri birliği hayaliyle hayata geçirilen ve geçen yüzyılın önemli bir siyasi mühendislik başarısı olarak kabul edilen Avrupa Birliği içerisinde mikro milliyetçilikler son yıllarda yükselişe geçmişti. Birleşik Krallık içerisinde güçlü bir damar AB’den, İskoç milliyetçi hareketi ise İngiltere’den kopmak istiyor. 

1934’de kurulan İskoçya Ulusal Partisi’nin öncesine giden ‘kendi kendine yönetim’ kampanyası yıllar içerisinde nevi şahsına münhasır bir İskoç milliyetçiliği üretti. 1960’da Londra’da parlamentoya giren İskoçlar, aynı yıl Kuzey Denizi’nde petrol keşfedilmesiyle, ilan edilmemiş yeni bir istikamete yönelmiş oldular. 1707’de dağılan İskoç parlamentosu, 292 yıl aradan sonra 1999’da yeniden toplandı. Avrupa’nın ekonomik krizlerle boğuştuğu yeni milenyumun hemen başında, İskoç Ulusal Partisi (SNP) 2007’de İskoçya’da elde ettiği başarıyı, 2011 seçimlerinde kesin bir zafere dönüştürdü.

İskoçya’nın İngiltere’den boşanma talebi biraz karmaşık. Tam anlamıyla bir bağımsızlık talebinden bahsetmek mümkün değil. İskoçlar oldukça konforlu bir boşanma davası peşindeler. Yüklü bir nafaka talepleri de cabası. Eğitim, sağlık ve ulaşım gibi konuları tam anlamıyla uhdelerine almak istiyorlar. Buna karşılık savunma, dış politika ve hepsinden önemlisi para biriminin İngiltere ile aynı kalmasını istiyorlar.

Bu durumun akla getirdiği ilk sual İskoçya’nın bir bağımsızlık durumunda ne olacağı? İki alternatif konuşuluyor. İskoçya ya Kanada olacak ya da İspanya. Kanada’nın kendi para birimi var. Eğer İskoçya siyasi bağımsızlığı ortak para birimi ile sürdürmeyi tercih ederse, son yıllarda birçok Avrupa ülkesinde yaşandığı gibi büyük bir riski üslenmiş olacak. Bunun anlamı İspanya sorunlarıyla karşı karşıya kalması olabilir. Zira maliye ve bankacılık entegrasyonunun olmaması tek başına yeterince sorun üretecektir.

Benzer şekilde İskoçya’nın ayrılması durumunda, İngiltere’nin de Sterlin’i İskoçlarla paylaşıp paylaşmayacağı, bankacılık sisteminin takınacağı tavır, borçların ne olacağı gibi birçok başlıkta kararlar alınması gerekecek. Belki de bu kararların bazıları için İngiltere’de de halkoylaması ihtiyacı ortaya çıkacak. İskoçların yarı boşanma talebinin hayat geçmesi veya geçmemesi durumunda İngiltere-İskoçya ilişkileri değiştiği kadar Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde yeni faza geçmek durumunda kalınacak.

Merkez Bankası olmaksızın, küresel finansal sistem içerisinde var olma arzusu sadece siyasal taleplerle yönetilmesi mümkün olmayan bir durum. İskoçya gibi, kapitalist finansal sisteme tam anlamıyla entegre olmuş bir yapının birçok kriz başlığını yönetmesi gerekiyor. İngiltere’nin İskoçya’nın Sterlin’i kullanmasına izin vermediği bir senaryo da yeterince karışık. Petrol gelirlerinin durumu, borçların nasıl yapılandırılacağı belirsizliğini koruyor. Bütün bu başlıkların ayrılmanın gerçekleşmesini istemeyen İngiltere tarafından bir kamu diplomasi dalgasıyla şişirildiği de doğru. Lakin ne kadar abartılırsa abartılsın, ayrılmanın ekonomisinde vazgeçilmez başlıklar ve maliyetler olduğu muhakkak.

İskoçların önce İngiltere’den arzuladıkları konforlu yarı-boşanmayı gerçekleştirmeleri, İngilizlerin nafaka ve tazminata rıza göstermeleri, diğer Avrupa ülkelerinin de İskoçların kendilerini ilgilendiren taleplerini makul buldukları bir senaryoda İskoçya yarı-bağımsızlığı hayata geçecek. Bu mümkün mü? Tam bağımsızlık talebi olsaydı cevabı daha kolay bir soru olurdu. Yarım boşanma talebinin cevabını zaman gösterecek. Ortaya çıkan tablo birçok farklı ülkeyi ve dinamiği ilgilendiriyor. 21. Yüzyılda İskoçya örneği, kendisini aşan bir etki ve sembolizme sahip olacağını muhakkak.