Suriye'de kanlı Baas rejiminin yıkılması tüm Suriyelileri sevindirmişti ancak başta İran olmak üzere üzülen çevreler de vardı.
Üzülen çevrelerden birinin de ülkemizdeki seküler kesim olduğunu görüyoruz.
Güya kanlı rejimin yıkılmasına sevinmişler ama yeni yönetimin dindar kimliği üzerinden yaptıkları sorgulamalar ve sergiledikleri endişeler üzüldüklerini gösteriyor.
Yeni yönetimin toplumun tüm kesimlerini kucaklayıcı mesajlarına rağmen onlara inandırıcı gelmiyor.
Baas rejiminin 1963'ten bu yana Suriye toplumunun ezici çoğunluğuna uyguladığı baskı, tahrip ve katliamları bir kez olsun kınamamış, Beşşar'ın 2011'den bu yana kendi halkına bombalar yağdırması şehirleri harabeye çevirmesine, 12 milyon insanın yurdundan edilmesine ses çıkarmamış, bir milyon Suriyelinin katline itiraz dahi etmemiş olan bu kesim şimdi Suriye'deki Hristiyanların, Nusayrilerin Dürzilerin geleceğinden endişe eder hale gelmiş!
Öldürülen bir milyon, yurdundan edilmiş 12 milyon Suriyeli insan değilmiş hepi topu nüfusun yüzde 15'ine tekabül eden azınlıklar insanmış gibi hareket ediyorlar.
Onları bu tutarsızlığa sevk eden sinelerinde gizli tuttukları İslam karşıtlığından başkası değil maalesef.
Yeni yönetimin İslami renginden korktuklarını her halleriyle belli ediyorlar.
Yeni yönetimin İslami ilkeleri esas alan bir sistem kurmalarından duydukları endişeyi laikliği tavsiye ederek dışa vuruyorlar.
Farklı dinler ve inanışların 14 asır boyunca İslam'ın hoşgörü şemsiyesi altında yaşayageldiklerini görmek işlerine gelmiyor.
Birkaç sağduyu sahibi dışında seküler kesim maalesef hem İslam dünyasını tanımıyor hem Ortadoğu hakkında yeterli bilgiyi sahip değil hem de Suriye cahili olarak konuşuyor ve yazıyor.
Baasla ideolojik akrabalığı bulunan siyasiler de açıkça endişe ettiklerini söylüyorlar.
Lafı uzatmadan belirteyim mi Suriye'de kurulacak yeni sistemin İslam ilkelerine aykırı bir sistem olmayacağını düşünüyorum.
Yeni yazılacak anayasanın da İslam ilkelerine aykırı olmayacağını öngörüyorum.
Çünkü İslam dünyasında Türkiye hariç anayasasında İslam'a bağlılığını zikretmeyen ülke yok gibidir.
Arap ülkelerinin anayasaları incelendiğinde de tamamının İslam'ı esas aldığı görülür.
Hatta yıkılan Baas rejiminin anayasası bile İslam dinini esas alan anayasadır.
Osmanlı Suriye'den çekildiğinde Kral Faysal yönetiminde bir hükümet kurulmuş ve Haşim el Atasi tarafından yazılan ve 13 Temmuz 1918 tarihinde yayınlanan 147 maddelik ilk anayasa da İslam'ı esas almıştı.
1930'da işgal altındayken yapılan anayasada da, 1946 da Fransa'dan bağımsızlığını ilan ettikten sonra 1950 yılında yapılan anayasada da hatta 1973 yılında Hafız Esed'in sosyalizmi ilave ettiği ve Baas partisinin otoritesini pekiştirdiği anayasa da devlet reisinin dini İslam olarak yazılıydı.
2011 Arap Baharı sürecinde protestoları bastırmak için Beşşar Esed de bir anayasa yapıp referanduma götürdü. 2012 de Beşşar'ın yaptığı anayasanın üçüncü maddesi şöyleydi:
"Madde 3-Cumhurreisinin dini İslam'dır.
İslam Hukuku yasamanın ana kaynağıdır.
Devlet bütün dinlere saygı duyar.
Kamu düzenini ihlal etmemek kaydıyla tüm dini törenleri yapma hürriyetini tekeffül eder.
Dini grupların ahvali şahsiyyesi koruma altındadır ve mer'idir."
Muhalefet görüşü alınmadığı için bu referandumu boykot etmişti.
Şimdi düşünün Esed gibi Hz. Ali'nin uluhiyetini esas alan Nusayri inancına sahip biri bile anayasasında devletin dini İslam ibaresini yazdırıyor ve İslam hukukunu yasama kaynağı olarak alıyorsa, dindar kimliğiyle temayüz etmiş olan yeni yönetim ondan geri kalır mı?
Kimsenin kuşkusu olmasın yeni yönetimin anayasası da İslam'a dayalı olacaktır.
Ancak önemli olan anayasayı yazmak değil uygulamaktır!
Yeni yönetim uygulamalarıyla İslam dünyasına ve insanlığa örneklik teşkil ederse baş tacıdır.
Aksini düşünmek bile istemiyorum.
İnşallah başarırlar!