"Teröre Karþý Ýslam Ýttifaký” adý altýnda bir araya gelecek 34 ülke var. Türkiye’nin de içinde bulunduðu bu koalisyonla ilgili durumu deðiþik cepheleriyle konuþmak gerekiyor. Her þeyden evvel gerçekleþtirdiði “Ýslam”a atýf itibariyle hepimizi ilgilendiriyor. Resul Tosun Beyefendi’nin de konuyla ilgili isabetli yazýsýnda ileri sürdüðü gibi; keþke bu kadar görkemli bir atýfta bulunulmasaydý... Zira iddialar ne kadar büyük olursa, neticedeki hasar raporu da o kadar kabarýk oluyor çoðu kez...
***
Her þeyden evvel bu oluþumun “Ýslam Ýþbirliði Teþkilatý”nýn halen yürürlükteki anlaþma maddeleri iþletilerek kurulduðunu zikretmekte fayda var. Yani durup dururken veya þartlarýn hýzlandýrýcýlýðýnda ortaya çýkmýþ gizemli bir oluþumla karþý karþýya deðiliz. Bununla birlikte Ýslam Ýþbirliði Teþkilatýnýn, çok da atak bir kurum olmadýðýný da unutmayarak yazalým. Ortadoðu’da altýna imza atýlmýþ mebzul miktarda, iyi niyetli ama kýþ uykusundan hiç de kalkmadan süregelmiþ bir yýðýn anlaþma var. “Teröre Karþý Ýslam Ýttifaký” bunlardan birisi mi, gelecek günler gösterecek...
***
Cuma günkü yazýmda mezkur Ýslam Ýttifaký içinde Ýran, Pakistan ve Endonezya’nýn olmayýþýný eksiklik olarak yazmýþtým. Madem görkemli bir baþlýðýnýz var “Ýslam Ýttifaký” þeklinde, ilke olarak kapsayýcýlýðý ehemmiyet taþýr demiþtim. Nitekim konuyla ilgili deðerlendirmelerinde hem Prof. Hayrettin Karaman hem de Resul Tosun beyefendiler de benzeri etik (aslýnda fýkhi) duruþu nazara verdiler.
Ýran’ýn özellikle Suriye krizindeki tutumu, halkýný katleden zalim rejimin yanýnda askeri birlikleriyle yer alýþý, Rusya ile birlikte giriþtiði feci Suriye taksimatý, kimyasal silah kullanýmýndan mülteci sorununa kadar yol açtýðý dehþete düþürücü halleriyle ortadadýr. Kimse Ýran’ýn sütten çýkma ak kaþýk olduðunu söylemiyor. Hatta benim ve akranlarým için feci bir hayal kýrýklýðýdýr Ýran’ýn Suriye’de ortaðý olduðu katliamlar... Bu konuda hem yazdýðýmýz yazýlar ve þikayetler, hem de sivil aktivizm içindeki çizgimizle sanýrým duruþu müphem kiþilerden deðiliz.
Ama “ittifak” deniliyorsa, orada baþka bir þey var. “Ýslam Ýttifaký” gibi görkemli bir iddiayý omuzlayacaksak: Etnik, ulusal, mezhebi, meþrebi ve diðer sosyal kimliklerimizin ötesinde ve üstünde, “ümmet” ve “tevhid” kavramlarýyla bir duruþ sergilememiz gerekir...
***
“Ýslam Ýttifaký”nýn yazý konusu olarak çok etkileyici ama pratik yaþantýnýn içinde pek de hayati þansý olmayan bir durum olduðunu her geçen gün daha net kavrýyoruz.
Ýran’ýn Suriye’deki varlýðý ve Türkiye’deki Kürt Sorunu gibi sadece iki spesifik hadise bile bunu yüzümüze hakkýnca vuruyor.
1. Etnik gerçekliðimizin, genetik kan ve nesep takibinin, her þeyin, hatta dini kimliðimizin bile önünde olduðunu gördük bu iki deneyimden de...
2. Uluslaþtýrma politikalarý altýnda çok aðýr zulüm þablonlarýndan geçmiþ bile olsak, Ulusal kimliðimizden asla vazgeçmediðimizi de gördük, hem Türkiye’deki Ýslamcýlarýn, hem Ýran’daki aydýnlarýn rejime baðlýlýk adýna sergilediði “devletçi refleks” bunun en güncel örneklerinden. (Bendeniz de bu tenkidin dýþýnda deðildir)
3. Ulus kimliðin mezhep kimlikle iç içe geçmiþliðini, mesela Þia’nýn, büyük Ýslam Devrimine raðmen Persian kimliðinden asla vazgeçmediðini gördük.
4. Meþreb ve zevk hadisesinin ise bu saydýðýmýz kategoriler içinde en naif dal olmasýna raðmen, bizler için giderek “yaþam þekli” anlamýna geldiðini ve aþýlmasý en zor iç/dýþ ikilemini dayattýðýný tecrübe ettik...
Tüm bu zorlu tecrübelerin gölgesinde, Ýslam Ýttifaký meselesini konuþmak, onu afaki bir ütopya olmaktan çýkartýp, siyasi karþýlýðý da olan bir yönergeye dönüþtürmek elbette zor...
Belki “ittifak”a has taným, sýnýr ve beklentilerimizi de gözden geçirmeliyiz.