İslâm Milleti olarak ‘Ahvâl-i pür-melâlimiz' üzerine konuşmanın zorluğu

Önce, 'Star Yazı Ailesi'ne yeni katılan Prof. Ergün Yıldırım ile Coşkun Başbuğ beye, 'Hoş geldiniz..' diyor, hayırlı hizmetlere vesile olmalarını niyaz ediyorum.

'Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime..' diye bir türkü vardı, değil mi? Ramazan günlerinde bir kan damlıyor yüreğimize..

'Mescid-i Aksâ' başta olmak Kudüs ve Filistin'in her köşesinde, İsrail rejiminin, ismine net olarak 'Yahudi Devleti' nitelemesini de ekleyen 'Siyonist Yahudiler', '2 bin yıl öncelerde kovulduğumuz bu topraklar bizim atalarımızın idi. Siz burada ancak hizmetçimiz olarak yaşama hakkına sahipsiniz' diyerek, azgınlıklarını, savunmasız, devletsiz Müslümanlara karşı bu Ramazan günlerinde daha bir sergilemeye çalışıyorlar.

Bu gibi çetin meseleler karşısında, dünyanın her yanındaki Müslümanlar olarak, 'Yahu, Yahudiler ve Hristiyanlar kendi aralarında inanç konuları söz konusu olunca yekvücûd oluyorlar da, Müslümanlar niye dünya çapında birlik olamıyorlar?' diye yakınıyor, çareler düşünüyoruz.

Ancak, Müslüman toplumlar ya taa baştan emperial güçlerin planlamasına göre hareket eden kukla rejimler ve yöneticiler aracılığıyla yönetilirler; ya da, nisbî bir uyanış hamlesi gösterebilenler de, temel konularda emperyalist odakların, 'uluslararası hukuk ve insan hak ve hürriyetleri' gibi iddialarıyla ayakları zincirlendikten sonra, 'Haydi koş!' denilen düzmece sistemlerin pençesindedirler..

(Bu vesileyle hatırlayalım.. Dün bir video erişmişti, Siyonist İsrail rejimi başbakanı Netenyahu'dan.. 'Bir düzmece video olmaya..' diye temkinli yaklaşmak gerekiyordu. Ancak, onun konuşmasının İbranice dışındaki diğer dillere tercüme edilmiş şeklini görmedim. Bazı arkadaşlara sordum, 'İbranice bilenlerden bu metnin sıhhatini teyid ettirebilir misiniz?' diye.. Onlardan da tatmin edici bir netice alamadım. Ancak, Netenyahu'nun İbranice konuşmasının Türkçesi diye aktarılanlar, onun söyleyemeyeceği sözler değildi.. İbranice ve Türkçe bildiği anlaşılan bir 'Arap'ın tercümesi olarak aktarılan konuşmasında Netenyahu, 'Kendilerinin varlıklarının tehlikede olduğunu, haritadan silinmek istendiklerini, bu niyetini gizlemeyenin Erdoğan olduğunu bilmemiz gerekiyor..' diyordu, özetle..)

Son günlerde Kudüs'te yaşanan Siyonist zorbalık karşısında, Erdoğan'ın ve Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu'nun beyanları net.. Ayrıca, Tayyib Bey'in İsrail rejimi C. Başkanı konumunda olan Herzog'la yaptığı tlf. görüşmesinin, gerilimin daha da tırmanmaması için etkili olduğu söylenebilir.

Ama bu da yetmez..

Ne var ki, Filistin Müslüman topraklarında 75 yıllık bir gasb ve işgal sonunda kurulan İsrail rejimi konusunda duygularımızı ifade için ne söylersek söyleyelim, unutulmaması gereken konu, bu rejimin bu zulmüne son vermek isteyecek olanların, karşılarında İsrail rejiminin değil, Amerika'sıyla, Rusya'sı, Avrupası ve diğer bütün şeytanî güçlerin olduğunu ve bu kan içici rejimi korumayı birinci mesele olarak göreceklerini bilmeleri gerekir..

Bunun içindir ki, Müslüman coğrafyalarındaki devletlerin ve toplumların her birisi de, bütün Müslüman coğrafyalarının her bir karışının asla vazgeçilemez vatan toprağı olarak bilmeleri ve bugün İslâm'a göre itibarı olmayan ulusal ülke sınırları içinde kalarak bir mücadele verilemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor.

BİZİM İÇİN, MÜSLÜMANLARA ZULMEDİLEN HER YER, FİLİSTİN'DİR!

Bu cümleden olmak üzere, meselâ Müslümanların tıpkı Filistin Müslümanları gibi ve belki onlardan daha da vahşice bir barbarlıkla karşılaştıkları bir büyük müşkülleri de Keşmir'de yaşanıyor.

Keşmir de tıpkı Filistin gibi ve aynı yıllarda, İkinci Dünya Savaşı'nın sonundaki yenidünya düzeni denilen atomik barbarlık günlerinde, Filistin'le aynı âkıbete mâruz kalmıştı.

Ve Hindistan'ın içinde de, 1 milyar 400 milyonluk dev nüfuslu Hindistan'da 300 milyon kadar muazzam bir Müslüman kitle, Hindu fanatizminin en ilkel temsilcisi durumunda olan Narendra Mudi başbakanlığındaki Bharatia Janata Partisi hükûmetlerinin teşvik ve tahriki altında, her an yeni saldırılarla karşı karşıya..

Hindistan Müslümanlarının yaşadıkları ağır baskı ve zulümlerden neredeyse hiç haberimiz yok..

İneği 'tanrı' kabul edip ona tapınan Hindu yığınları, 'inekleri, tıpkı kızlarımız ve annelerimizmiş gibi korumalıyız..' yeminleri eden fanatik Hindu grupları giderek daha bir zâlimleşiyorlar, 'Tanrı'larının öldürülmesine karşı çıkmak' adına..

Hindistan'ın 28 eyaletinin 20'sinde zâten yasaklanmış olan inek kesiminin diğer eyaletlerde yapıldığını işiten Hindu milislerinin Müslümanlara yapmadıkları zulüm kalmıyor.

Ayrıca, önümüzdeki yıl yapılacak seçimler öncesinde iktidardaki BJP'nin giderek artan Müslüman karşıtı söyleminden cesaret alan Hindu milisler, 'Tanrı'larını kesilmekten kurtarmak için örgütlenmişler; geceleri Müslüman köylerine giden yollarda devriye gezip kamyonları arıyorlar.

Yalnızca Delhi bölgesinde bu türden 200 milis olduğu tahmin ediliyor.

BJP tarafından yönetilen bir eyalet olan Haryana'dan bir 'inek koruma aktivisti' olan Davinder Singh, The Telegraph'a yaptığı açıklamada, "İnek inancımızın simgesidir. İnekleri kızlarımız ve annelerimiz gibi koruyacağız. Son iki ayda 300'e yakın Müslüman genci polise teslim ettim ve 500'den fazla ineği onlardan kurtardım' diyor.

Son beş yılda yaklaşık 2.000 Müslüman, ineklere kötü muameleyle itham edildi. Daha geçen ay, iki genç Müslüman erkek Hindu kanunsuzlar tarafından kaçırıldı ve Haryana'da yakılarak öldürüldü. 2015 yılından bu yana ülke genelinde benzer vak'alarda 50'den fazla kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

Başbakan ve BJP lideri Narendra Modi'nin 2024 seçimleri öncesinde seçmenlere, mahkemeye kaydettirerek verdiği sözler arasında, 'Bütün Hindistan çapında inek kesiminin yasaklanacağı' da yer alıyor.

Bu arada, Hindistan'ın kuzeyindeki Uttar Pradesh eyaletindeki bir mahkemenin 36 yıl önce Müslümanlara karşı dini şiddet uygulamakla suçlanan 41 Hindu'yu serbest bırakan kararı, hayatta kalanları ve kurbanların ailelerini daha bir üzdü..

23 Mayıs 1987'de Meerut kasabasının eteklerindeki Malyana köyünde 72 Müslümanın Hindu milisler ve devletin silahlı polis güçleri tarafından katledildiğini belirten gazeteci Qurban Ali ve katliamdan sağ kurtulan birkaç kişi, 2021'de yargılamanın yavaş ilerlemesinden şikâyet ederek Allahâbâd Yüksek Mahkemesi'ne dilekçe vermişti.

Cinayetlerden sonra polis tarafından kaydedilen şikâyette yalnızca 93 Hindu sanık olarak gösterilmişti. 23'ü duruşma sırasında öldü ve 31'i ise bulunamadı.

O zamanki saldırıda 2 kurşun yarası taşıyan Ahmed Sıddıqî, "Malyana'da öldürülenlerin hepsini biliyorum" diyor ve 23 Mayıs 1987'den her bahsettiğinde ağladığını ekliyor.

Mohammad İsmail ise, katliâmda büyükbabası, ebeveynleri, yedi küçük kardeşi ve bir kuzeni dâhil olmak üzere ailesinden 11 kişiyi kaybetti. En yaşlı kurban olan büyükbabası 85 yaşlarındaydı; en küçüğü, yeni yürümeye başlayan kız kardeşiydi. O, "Köydeki Müslüman sâkinlerin çoğu ölmüştü " diyor.

Resmî kayıtlara göre 174 Müslüman öldürülmüştü. Ancak resmî olmayan raporlar, 350'den fazla Müslümanın öldürüldüğünü söylüyor.

22 Mayıs'ta, Malyana Katliâmından bir gün önce, sadece 6 km uzaklıktaki Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölge olan Hâshimpur'da, 42 Müslüman vurularak öldürüldüğü ve cesedlerinin bir nehre atıldığı bildiriliyor.

Evet, sadece yangının bize coğrafî olarak yakın olanına değil, Müslüman coğrafyalarındaki her yerde yapılan zulüm ve cinayetlere de aynı hassasiyetle eğilmemiz gerekiyor.

85 sene önce, 21 Nisan 1938'de vefat eden ve Hind Müslümanlarının son yüzyıldaki büyük mütefekkirlerinden olan merhûm Muhammed İkbal, 'Qalb-i mâ, ez Hind'u, Rûm'u, Şâm nist/ Merz'i bûm'u mâ be' cüz' İslâm nist!' /Bizim kalbimizde Hind, Rûm veya Şâm diyarlarının muhabbeti yoktur; Bizim için İslâm'dan başka sınır da yoktur, vatan da..' demişti.