Muhterem Hayrettin Karaman hocanýn Yeni Þafak’ta yazdýðý “Bölünmeye giden yol kapatýlmalýdýr” yazýsýnýn açtýðý tartýþma sürüyor. Sürerken de sadece “bölünme” meselesini deðil tüm bir siyasi alaný ilgilendiren ehemmiyetli nüanslar ortaya çýkýyor.
Önce çýkan kýsmýn özeti: Hayrettin Karaman hoca, söz konusu yazýsý ve devamlarýyla, “federasyoncu” görüþün Ýslamî açýdan yanlýþ olduðunu savundu. Çünkü federatif yapýnýn Türkiye veya Irak gibi ülkeleri “bölünmeye” götüreceðini, oysa ümmetin daha fazla bölünmemesi, aksine birleþmesi gerektiðini vurguladý.
Buna karþý bazýlarý çok sert ve haksýz olan itirazlar yükseldi. Ben de, aslýnda benim de Türkiye’de federasyona sýcak bakmadýðýmý, ancak bunu Ýslamî açýdan yanlýþ sayýlmasýna katýlmadýðýmý yazdým.
Hayrettin Karaman hoca ise “Ýslamî görüþ” baþlýklý en son yazýsýnda, ilk görüþünü yeniden savundu. Bu savunmayý da, bence iki kýsma ayrýlmasý gereken bir dizi gerekçeye dayandýrdý:
Birinci kýsým, tümüyle dînî naslara dayanýyordu. Þu cümlede ifade edildiði gibi:
“Sayýsýz âyet ve hadis ümmetin birliðinin korunmasýný emrediyor, bölünmeyi yasaklýyor.”
Ýkinci kýsým ise, naslardan ziyade bir “siyasi analiz”e dayanýyordu. Þu cümlede gözüktüðü gibi:
“Ümmetin bir parçasý bütünden ayrýlýp yarý/gevþek baðlý veya baðýmsýz bir devlet kurunca bölünme gerçekleþir; bölünme gerçekleþince menfaatler ve ihtiraslar çatýþýr, bölünme çatýþmaya müncer olur.”
Benim naçiz kanaatim ise þu: Meselenin naslara dayanan kýsmýna hiçbir Müslümanýn itirazý olamaz.
Ancak bu naslarýn mevcut devir ve þartlarda nasýl hayata geçeceðini tartýþtýðýmýzda, ister istemez “aklî, tecrübî” meselelere girmiþ oluruz. Ve farklý Ýslamî görüþlerin ortaya çýkmasýndan daha doðal bir þey olamaz.
‘Ladînî’ sorular
Örneðin, birisi çýkýp þöyle itiraz edebilir, Hayrettin Karaman hocanýn üniterci görüþüne:
“Asýl üniter devlet yapýsý ümmeti çatýþtýrmakta, çünkü buna tepki duyan etnik gruplar baðýmsýzlýk istemektedir. Oysa federasyon, ‘çokluk içinde birlik’ saðlayabilir.”
(Baþta dediðim gibi, ben Türkiye özelinde böyle düþünüyor deðilim; ama böyle düþünenler var.)
Bu iki zýt görüþü tartmaya karar verdiðimizde ise, þu gibi “ladînî” (dînî olmayan) sorularla ilgilenmemiz gerekir:
Federasyonla yönetilen ülkelerde, etnik çatýþmalar artýyor mu yoksa azalýyor mu?
Üniter devletten federasyona geçiþ, bölünmeyi hýzlandýrýyor mu, yoksa engelliyor mu?
Türkiye’nin etnik yapýsý, bir etnik federasyon gerektirecek nitelikte midir?
Dikkat ederseniz, mesele artýk bir dînî tartýþma olmaktan çýkmýþ, aklî ve tecrübî alana dair bir tartýþma olmuþtur. Çünkü üstteki sorulara cevap vermek için Ýslamî naslara deðil, uluslararasý sosyal bilim literatürüne bakmamýz, siyasi sistemler ve etnik kimlikler hakkýndaki araþtýrmalarý incelememiz gerekir.
Peki biz bunlarý yaparken biri çýkar da þöyle derse, ne yapmýþ olur:
“Siz gaflet içindesiniz. Ýslam’ý býrakmýþ, seküler kaynaklara dalmýþsýnýz. Çözümü Ýslam’ýn içinden aramanýz gerekir.”
Bence böyle diyen kiþi hem demagoji yapmýþ, hem de Müslüman zihnini “aklî ilimler”e kapatmýþ olur. (Matematiði medreseden dýþlamak gibi bir þeydir bu.)
Ayný kiþi bir de “tartýþmasýz Ýslamî görüþ” diye üniterciliði veya federasyonculuðu dayatýrsa, kendi subjektif yorumunu Ýslamileþtirme hatasýna düþer.
Muhterem Hayrettin Karaman hoca, elbette böyle yapmamýþ. Aksine, hakiki bir âlim üslubuyla, “Benim görüþüm doðrudur, ama yanlýþ olma ihtimali de vardýr; farklý görüþ yanlýþtýr, ama doðru olma ihtimali de vardýr” diyerek örnek bir tutum sergilemiþ.
Tüm bu tartýþmalarda en ihtiyaç duyduðumuz zemin de iþte bu temkin ve teavuzu.