Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu, Suriye için gittiði Paris yolunda gazetecilere önemli þeyler söyledi. Bilhassa hükümetin Suriye politikasýný yerenlere cevap verdi. Ve sadece “solcu” ve “liberal”leri deðil, “bazý Ýslamcýlar”ý da eleþtirdi.
Star genel yayýn yönetmeni Mustafa Karaalioðlu’nun köþesinden öðrendiðimize göre, Davutoðlu’nun bu yöndeki eleþtirisinin hedefinde, zulme ancak gayrý-Müslimlerden gelince karþý çýkan, ama Müslümanlardan gelince sessiz kalanlar vardý. Þöyle soruyordu sayýn bakan:
“Suriye yönetimin yaptýklarý adalet adýna hoþ görülebilir mi? Zalim Müslümansa onu masum mu göreceðiz. Miloseviç’in yaptýklarýný Esad yapýnca umursamayacak mýyýz? Adý, Esadoviç deðil diye sessiz mi kalacaðýz?”
Bunlar gerçekten önemli sorular. Ve hakikaten de “bazý Ýslamcýlar”ý yakýndan ilgilendiriyor.
Çünkü söz konusu çevreler, Ýslam dünyasýnýn maruz kaldýðý “dýþ kaynaklý zulüm”lere karþý haklý bir hassasiyet gösteriyorlar. Ancak ayný dünyadaki “iç kaynaklý zulüm”lere karþý nedense pek ses çýkarmýyorlar.
Örneðin Ýsrail Gazze’yi bombalayýp da yüzlerce sivili öldürdüðünde bu çevreler çok aktif. (Ve bunda haklýlar elbette.) Ama Esad rejimi Suriye kentlerini bombalayýp da binlerce sivil öldürdüðünde verdikleri tepki pek cýlýz.
Ya da “NATO Libya’yý bombaladý” diye öfkeleniyorlar da, kýzdýklarý Libya operasyonunun gerekçesini oluþturan “Kaddafi’nin kendi halkýný bombalamasý”ný pek umursamýyorlar.
Öldüren kim?
Bu tuhaf durumu teþhis eden bir Batýlý, biraz alaycý bir tonda þöyle demiþti bana:
“Siz, Müslümanlarýn öldürülmesine kýzmýyorsunuz. Müslümanlarýn, Müslüman olmayanlarca öldürülmesine kýzýyorsunuz sadece.”
Bu eleþtiriyi tümüyle reddetmek mümkün deðil ne yazýk ki...
Çünkü gerçekten de çaðdaþ Ýslami hafýzada Filistin, Keþmir veya Bosna trajedileri gibi, “Müslümanlarýn, Müslüman olmayanlarca öldürülmesi” örnekleri hep canlý. (Tabii ki haklý olarak.) Ama “Müslümanlarýn birbirlerini öldürmesi” örneklerinden, örneðin Pakistan-Bangladeþ savaþýndan ya da Darfur kýyýmlarýndan pek bahis geçmiyor.
Geçerse de ancak “hainBatý saf Müslümanlarý nasýl birbirine düþürdü” sorusu üzerinden üretilen komplo teorileriyle geçiyor.
Yani Müslümanlara yapýlan kötülüklerin hepsinin mutlaka dýþardan geldiði varsayýlýyor.
Müslüman milliyetçiliði
Tarif ettiðim bu zihniyet, kaba bir “Müslüman milliyetçiliði”ne karþýlýk gelmektedir. “Ýlke” deðil “taraf” tutmaya tekabül etmektedir. Ve Müslümanlar için ne doðru ne de hayýrlýdýr.
Çünkü, öncelikle, bu zihniyet bize doðru bir dünya algýsý sunmaz. Müslüman sýfatýný taþýyan herkesçe Müslümanca davranmadýðý için, Müslümanlar-arasý çatýþma ve zulümler tarihte çokça olduðu gibi halen de olmaktadýr. (Hatta bu problemin Kur’an-ý Kerim’de öngörüldüðü dahi söylenebilir; Hucurat Suresi 9. ayetteki “Mü’minlerden iki topluluktan biri diðerine tecavüzde bulunacak olursa, artýk tecavüzde bulunanla, Allah’ýn emrine dönünceye kadar savaþýn” hükmünü hatýrlayalým.)
Dahasý, her türlü kötülüðün sadece dýþardan geldiðine inanan topluluklar, kendi içlerindeki gerçek sorunlarý göremez ve dolayýsýyla düzeltemezler. “Dört tarafý düþmanlarla çevrili” olan “Eski Türkiye”de olduðu gibi, sadece durumu muhafaza etmeye çalýþýrlar.
Bu zihniyetin doðal sonucu, dýþardan gelen demokrasi, hak ve hukuk teþviklerini bile “komplo” sanarak reddetmek ve lanetlemektir. “Küresel sistem dýþýnda kalalým” tutkusuyla, yerli malý diktalarýn yolunu döþemektir.
Patenti ulusalcýlara ait olan bu zihniyeti “Ýslamcýlýk” sananlar, gerçekten yanýlýyorlar. Bunu da en iyi Suriye’de gördük ve görüyoruz.