Son günlerin önemli tartýþmalarýndan “Ýslamcýlýða ne oldu, ne olacak” bahsine devam edeyim.
Ve hemen belirteyim ki, bu tartýþmada Ýslamcýlýðý temsil eden Ali Bulaç’a katýldýðým yönler var, katýlmadýðým yönler var.
Örneðin, Türkiye’de epey yaygýn olan iki “anti-Ýslamcý” görüþe karþý, Ali Bulaç’la ayný saftayým.
Bunlardan ilki, Türkiye’de en çok Kemalistlerden duyduðumuz, “din, dünya iþlerine karýþtýrýlmamalý” ezberidir. Siyasete neyin katýlýp neyin katýlamayacaðýna dair keyfi ahkam kesen bir dayatmadýr bu. (“Dini Dünya Ýþlerine Karýþtýrmanýn Faydalarý” adlý naçizane kitabýmda izaha çalýþtýðým gibi.)
Ýkinci “anti-Ýslamcý” görüþ ise, söz konusu laikçi dayatmayý içselleþtirerek “yüce dinimiz zaten dünya iþlerine karýþmaz ki” diyen “çekingen muhafazakar” tutumdur. Buna da katýlmam, çünkü Ýslam’ýn her meseleyi hükme baðlamadýðýna, akla ve örfe geniþ bir alan býraktýðýna inansam da, bir Müslümanýn her meseleye “Müslümanca bakmasý”ndan daha doðal ve doðru bir þey görmem.
Ve eðer Ýslamcýlýk’tan kasýt, sadece “dünyaya Müslümanca bakmak” ise, bunu her Müslümanýn sahip olmasý gereken bir vasýf sayar, yani Ali Bulaç’ýn “her Müslüman bizzarure Ýslamcýdýr” görüþünü onaylarým.
Kaynaklar ve hareket
Gelgelelim, bildiðimiz Ýslamcýlýk, daha dar bir þeye, “dünyaya Müslümanca bakma”nýn farklý biçimlerinden sadece birine denk geliyor.
Bunun neden böyle olduðunu görmek için, Ali Bulaç’ýn yaptýðý Ýslamcýlýk þu tanýmýna bir bakalým:
“Ýslamcýlýk, Ýslam’ýn ana referans kaynaklarýndan hareketle ‘yeni’ bir insan, toplum, siyaset/devlet ve dünya tasavvurunu, buna baðlý yeni bir sosyal örgütlenme modelini ve evrensel anlamda Ýslam Birliði’ni hedefleyen entelektüel, ahlaki, toplumsal, ekonomik, politik ve devletler arasý harekettir.”
Ýyi, güzel. Ama burada (Etyen Mahcupyan’ýn da yakaladýðý) kritik bir nüans var: “Ýslam’ýn ana referans kaynaklarýndan hareketle” ifadesindekihareketle kelimesi.
Bunun anlamý þu: Bir, Ýslam’ýn “ana referans kaynaklarý” var. Bir de buradan “hareket” edip mevcut dünyayý yorumlayýp dönüþtürmek isteyen Ýslamcýlar.
Ve bu iki aþamanýn her ikisinde de beþeri ve dolayýsýyla subjektif bir süreç iþliyor:
Önce “Ýslam’ýn ana referans kaynaklarý”nýn nasýl yorumlanacaðýna dair bir kanaate sahip olacaksýnýz ki, bu meseledeki görüþler muhtelif.
Sonra da modern dünyaya bir “teþhis” koyacaksýnýz ki, bu meseledeki görüþler sürüsüne bereket.
Birlik ve beraberlik
Mesela, Ali Bulaç’ýn Ýslamcýlýðýn þartý saydýðý “Ýslam Birliði” kavramýna bir bakalým.
Burada önce “ana referans kaynaklarý” dair þu soru var: Ýslam’ýn emrettiði, siyasi birlik midir, itikadi birlik midir, ya da asgari müþterekler üzerinde midir? (Ve bu arada, “hayýrlarda yarýþmak” emrinin ima ettiði “rekabet” niçin hiç aklýmýza gelmemektedir?)
Sonra da modern dünyaya dair þu soru var: Bugün Müslümanlara “birlik ve beraberlik” mi yarar, yoksa dünyanýn dört bir yanýna açýlmak mý?
Örneðin Türkiye, Milli Görüþ’ün savunageldiði gibi, AB ve NATO’dan çýkýp “Ýslam Birliði ve NATO’su” mu kurmalýdýr? Yahut, tam tersine, AB ve NATO içinde bir Müslüman ülke olarak bulunup, bu etkili yapýlarý Müslümanlar lehine bükmeli midir?
Bu sorulara verdiðiniz farklý cevaplara göre birbirinden epey farklý “Ýslamcýlýklar” üretebilirsiniz.
Oysa bugüne dek bu olasý “Ýslamcýlýklar”dan sadece birine “Ýslamcýlýk” diyor idik. O da, bana sorarsanýz, Ýslam’ýn temel kaynaklarýna dair epey “selefî” bir yorum ile, anti-Batýcý, anti-kapitalist ve son dönemde de anti-küreselci hâl alan bir ideolojinin senteziydi.
Bu sentez de meþru bir görüþtür tabii. Ama her Müslümanýn illa düþünmesi öyle gerektiðini savunmak, “partimize oy vermeyen patates dinindendir” demek gibi bir þeydir.