Muhafazakar gençliðin kökenini 1916 yýlýnda kurulan ve 1950’li yýllara kadar komünizme karþý duran Milli Türk Talebe Birliði'ne kadar götürebiliriz. Ýlk faaliyeti ise Vagon-li þirketinin Beyoðlu acentesinde Türkçe konuþan bir memura yapýlan hakaret sonucu þirkete karþý yapýlan protesto niteliðindeki eylemdir. Sonrasý ise 1933 yýlýnda karþýmýza çýkar. Bulgaristan Türklerinin meskun bulunduðu Deliorman’a baðlý Razgrad kasabasýndaki Türk mezarlarýnýn tahrip edilmesinden sonra protesto eylemleri yine kendini gösterir. Bu protestolardan anlaþýlacaðý gibi MTTB’nin baþlangýcý milliyetçi bir çerçevede kendini göstermiþtir.
Bu esnada yeni kurulan cumhuriyet rejiminin resmi ideolojisi ile beraber geçmiþ ile bað kurmaktan ziyade geleceðe bakma ideali ile nesillerin yüzü batýlýlaþma çalýþmalarý ile yön deðiþtirilmesi için artýk düðmeye basýlmýþtýr. Aslýnda batýlýlaþma çabasý kendisini gençler üzerinde Tanzimat’da gösterse de daha sonra cumhuriyetin ilaný ile hýz kazanacaktýr. 1936’da izinsiz gösteri yüzünden kapatýlan MTTB, 1947 yýlýnda bakanlar kurulu kararý ile yeniden açýlýr. 15 Ocak 1965 TIP kongresinin MTTB konferans salonunda gerçekleþmesi ise bu birliðin sol görüþlü öðrenciler tarafýndan ele geçirilmeye çalýþýldýðýnýn kanýtý niteliðindedir. Bu giriþimin baþarýlý olamadýðý kýsa bir süre sonra yapýlan baþkanlýk seçimi ile anlaþýlýr. 1965’de Rasim Cinisli’nin baþkan seçilmesi ile Ýslami kesimin birliðe ilgisi daha da artacaktýr. Bu durumun kanýtý ise ilk defa Ýstanbul’un fethinin 512. Yýlýnýn gençler tarafýndan Sultanahmet Meydaný’nda kutlanmasýnýn yanýnda yine 1967’de Papa VI. Paul’ün Ayasofya’yý ziyaretinin arkasýnda 1943’den sonra Ayasofya’da ilk namazýn kýlýnmasý etkinliðidir.
1980’e kadar Diriliþ, Büyük Doðu, Tevhid, Hicret, Seriyye ve Kiyam gibi birçok baþlýca yayýn organlarý ile Ýslami gençliðin düþünce dünyasýna hizmet veren bu oluþumun 1980 ve 1987 arasýnda askeri darbenin de etkisi ile çalýþmalarý derinden etkilenerek sekteye uðrayacaktýr. 12 Eylül'den sonra Ýslami gençliðin Mýsýr, Suriye ve Pakistanlý düþünürlerden olan Seyyid Kutup, Hasan El Benna, Ali Þeriati ve Muhammed Kutub gibi düþünürlerin kitaplarýný keþfetmeleri düþüncede farklýlýkla beraber artýk farklý gruplara ayrýlmasýný da beraberinde getirecektir. Sonrasýnda bu farklý çatý altýnda gerçekleþen oluþumlarýn 1990’lý yýllarda baþörtüsü yasaðýnda ve 28 Þubat sürecinde etkin bir protesto gösterilerini ve karþý direnci engellediði söylenebilir.
Özelde Ýslami gençliðin ele alýnmasýndan sonra duruma isterseniz bir de genel çerçeve de bir göz atalým.
Geleceðe karþý bir bakýþ açýsý geliþtirmenin en önemli adýmlarýndan biri de gerçek tarihe karþý bir merak duygusunun olmasýdýr desek yanlýþ olmaz. Ancak gerçek tarihi bilgilerle gelecek adýna oluþturulan vizyonlar daha etkili ve daha faydalý olabilir demenin de kliþe tespitten öte bir önemi var. Cumhuriyetin getirdiði yeni rejim ve o rejimle gelen batýlýlaþma çabasý gerçek tarihi bilgilerden uzak bir neslin yetiþmesini saðladýðý gibi geçmiþine karþý olumsuz tutumlarý açýkça ortaya koyan bir neslinde ortaya çýkmasýna neden oldu.
Osmanlý Devletini ve Padiþahlarýný küçümseyen akademisyenlerin ve sözde aydýnlarýn resmi ideolojiden aldýklarý talimatla yetiþtirdiði nesillerin sonucunda geçmiþine sahip çýkmasý gereken nesiller yerine geçmiþi ile bað kurmayý gericilik olarak kabul eden nesiller yetiþti. Devletin görevli akademisyenleri ve öðretmenlerinin geçmiþe karþý olumsuz düþüncelerini kabul etmeyen gençler ise yýlladýr sessizliðe bürünerek süre giden yanlýþ tarih ve din algýsýna karþý her hangi bir varlýk gösteremedi veya göstermedi. Özellikle bu durum 1990’lý yýllardan sonra kendisini gösterdi diyebiliriz.
Yeni kurulan cumhuriyetin resmi tarih öðretiminin yanýnda laiklik ilkesi ile yetiþtirmek istediði nesiller zamanla muhafazakâr nesillerden daha cesaretli yetiþerek özgüven kazanmaya devam ettiler. Buna karþý muhafazakâr olan gençliðin bir kaç aydýnýn etrafýnda toplanýp basýn yoluyla yapmaya çalýþtýðý dergi vb. çalýþmalarý zamanla etkisizleþtirme adýna devletin araçlarý ve sözcüsü niteliðindeki aydýnlar giderek muhafazakâr nesillere katýlýmýn önünü kesmeyi bir görev bildiler. Bu durumun en iyi örneði imam hatip liselerinin kapatýlmasý ile katsayý adaletsizliðinin ülkemizde yýllardýr uygulanýp bir dönemde gençliðin cezalandýrýlmasýdýr.
2002’den sonra yýllardýr çok küçük bir kesim olarak düþünce alanýnda var olmaya çalýþan Ýslami gençliðe kat sayý adaletsizliðinin ortadan kaldýrýlmasý, imam hatiplerin açýlmasý, düþünce hürriyetinin geçmiþe oranla iyileþtirilmesi ve maddi imkanlarýn artmasý ile zamanla yeni nesiller de dahil olmaya baþladý. Daha iyi þartlarda yayýn organlarý çýkartma gayretleri daha çok destek bulmaya baþlandý ve yýllardýr resmi ideoloji ve onun bakýþ açýsý ile belli kalýbýn dýþýna çýkamayan bu gençlik kabuðunu zorladýðýnýn emarelerini gösterdi. Bunun ilk adýmý olarak üniversitelerde mescitlerin açýlmasýna yönelik etkinliklerden yardým kampanyalarýna, Kur-an okuma toplantýlarýndan sahip olduðu düþünceyi korkmadan söyleyecek özgürlüðünün olduðunu hissetmenin farkýndalýðý kadar birçok þeyi anladý.
Burada en önemli nokta tarih tekerrürden ibarettir sözünün açýða çýkýp çýkmayacaðý meraký bundan sonraki süreci daha da çok önemli kýlýyor. Ýslami gençliðin düþünce dünyasý olarak bir çatý altýnda toplanýp toplanmayacaðý sorusundan ziyade zamanla düþüncede ayrýþmanýn birbirine zarar verecek bir aþamaya gidip gitmeyeceði sorusudur. Bu durum 21. YY’da Ýslami gençliðin bir bütün olup olamayacaðýný da gösterecektir. Önümüzdeki yýllarda da Ýslami gençliðin önünde duran en büyük imtihaný bu olacaktýr.