Türkiye’deki Ýslami siyasi tecrübenin nereye doðru ilerlediði, hangi aþamalardan geçtiði ve önümüzdeki dönemde nasýl þekilleneceði sorusu, hiç kuþkunuz olmasýn bizim coðrafyamýzýn ötesinde daha fazla merak ediliyor.
Bu merak bizim sahip olduðumuz tecrübenin bir baþka ülke ya da siyasi harekete nazaran daha iyi, güçlü ya da önde olmasýyla ilgili deðil sadece. Ama Türkiye’deki Ýslami siyasi tecrübenin son yýllarda etkilenmekten çok etkileyici özelliðinin öne çýktýðý da ortada.
Kesin bir dille ifade edeyim. Burada herhangi bir þekilde ‘model’ olmaktan söz etmiyorum. Bu yaklaþýma hiç sýcak bakmadým. Gereðinden fazla iddialý, altý boþ ve ciddi ölçüde de anlamsýz bir retorikten ibaret olduðunu düþünüyorum.
Ancak bu durum Türkiye tecrübesinin dikkatle izlendiði, ayrýca sýkça operasyona maruz kaldýðý gerçeðini de ortadan kaldýrmýyor. Milli Nizam Partisi ve Merhum Necmettin Erbakan liderliðinde baþlayan, ardýndan farklý siyasi parti isimleriyle devam eden hareketin, bizdeki tecrübenin ana damarý olduðunu söylemek mümkün. 2000’li yýllarýn baþýnda yaþanan kopuþa raðmen, Recep Tayyip Erdoðan liderliðindeki AK Parti’nin de bu çizginin devamý ve yeni bir yorumu olduðunu söylemek herhalde yanlýþ olmaz.
Elbette AK Parti tecrübesinin Milli Görüþ geleneðinden ayrýldýðý önemli baþlýklar sayýlabilir. Kimileri tarafýndan, partinin özellikle Erdoðan’ýn karizmatik liderliði ile o tarihe kadar saðlanamayan ölçüde geniþ kesimlere hitap etmesi baþlý baþýna bir fark olarak kabul ediliyor. Ancak bu özellikler, halihazýrda AK Parti tecrübesinin bu gelenekten koptuðunu ve baþka bir damar oluþtuðunu söylememiz için yeterli deðil.
Nitekim yakýn izleyenleri hiç þaþýrtmayan geliþme, týpký Milli Görüþ hareketinin geleneðinde olduðu üzere, AK Parti hareketiyle Gülen hareketi eninde sonunda bir yol ayrýmýna gelmesi oldu. Kalýcý, olmazsa olmaz ve kader arkadaþlýðý gibi görülen ittifak hýzla çözüldü ve þimdi bambaþka bir hesaplaþmaya dönüþtü.
Kuþkusuz Gülen hareketinin son yýllarda kazandýðý büyük güçle sadece siyaseti deðil, neredeyse tüm devlet mekanizmasýný ele geçirmeye kalkýþan hamlesi, sadece AK Parti’nin deðil, genel anlamda devletin tüm reflekslerinin de hedefi oldu. Dolayýsýyla artýk bu yapýyla mücadelenin AK Parti’yi aþan biçimde devletin sorunu haline gelmesi son derece doðal.
Dini yapýlarýn siyaseti doðrudan ya da dolaylý etkileme kabiliyetleri, sahip olduklarý gücün yaný sýra, hangi geleneðin devamý olduðuna bakýlarak deðerlendirilmeli. Türkiye’de kendisini Nurculuk hareketinin devamý sayan bir yapýnýn, eninde sonunda devletle böyle bir çatýþma noktasýna gelmesi asla tesadüf deðil.
AK Parti’nin ve Erdoðan’ýn sahip olduðu geleneðin kodlarý böyle bir çatýþmaya uygun deðil. Devleti ele geçirmek gibi bir projesi yok, çünkü zaten devlet, millet ve dinin ayný parantezde yer aldýðý bir zihin dünyasý var. Dolayýsýyla aidiyet sorunu yaþamýyor; eninde sonunda bu topraklara ait bir hareket olarak yoluna devam edebilecek tarihsel birikim ve tecrübeye sahip.
Þimdi bu tecrübenin yeni bir aþamasýndayýz. Tayyip Erdoðan, Çankaya Köþkü’nde sembolik bir siyaset alanýnda deðil, aktif bir karar alýcý modelle hareket edeceðini ilan ediyor.
Bu yeni hamle ve sistem deðiþikliði, ayný zamanda Türkiye’nin Ýslami siyasi tecrübesini de etkileyecek ciddi bir süreci baþlatabilir. Bu tartýþmaya küçük bir pencere açtýðýmýzý umut ederek noktalayalým.