Pazar günlerini okuyucuların görüş ve eleştirilerine ayırdığımız bir Hasbihal'e daha, hayırlı günler dileği ve selamlarımızla başlıyoruz.
*Batman'dan Tâhir Eğilmez diyor ki mesajında, M. Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Bakanlığı'nın uygulamalarını resmî ideoloji ikonuna ve laikliğe aykırı olarak niteleyenlere, "Sizin laiklikten anladığınız şey, camileri ahıra çevirmek, Kur'an'ı Kerim öğrenimini yasaklamak. Beni eleştiriyorlar. Bana diyorlar ki, senin söylediğin şey, laik eğitim açısından ters. Ben de diyorum ki size ters olabilir ama vatandaşların değerlerine ters değil. Bir terslik varsa sizin laiklikten anladığınız şeyde vatandaşın anladığı şey arasında terslik var. Sizin anladığınız laik şu; 1940'lı yılları hatırlayın, camilerin kapısına kilit vurmak, camileri ahıra çevirmek, vatandaşı Kur'an'ı Kerim öğrenmesini yasaklamak. Sizin laiklikten anladığınız şey bu.. Benim anladığım laiklik ise, tüm vatandaşların dini inanç ve ibadet özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.. Siz beni ne kadar eleştirirseniz eleştirin yine bunları yapmaya devam edeceğim." dedi, iki hafta önce Batman'da..
İlk planda, iyi bir çıkış gibi, ama, Bakan Bey, 100 yıldır canımıza okuyan laikliğe yeni bir tarif getirmeye çalışmak yerine, 'İslam'ın başkalarına inanç dayatmayı yasaklayan, 'Lâ ikrahe fiddîn' (Dinde zorlama yoktur) ve 'Lekum dinukum veliyedin..' (Senin dini sana, Benim dinim bana..' hükümlerine dayanmalıydı..
--Bu okuyucunun değerlendirmesine aynen katılıyorum..
*Diyarbekir'den Şehmuz Demirci, diyor ki: 'Ben bir Kürt Müslümanıyım.. Beni ilgilendirmiyor ama, şaşırdığım konu şu: Bir kimse, her ne yaparsa yapsın, kendisini, bir 'halkın atası' olarak nitelemesinin manasını bir türlü kabul edemiyorum.. Bu konuyu psikiyatristlere bırakıyorum. Çünkü dünyada başka bir benzer örneği sadece 'Bangabandu' sergilemişti.. O, asıl adı Mucib'ur-Rahman iken, Bangladeş devletinin kuruluşuna öncülük yapmış ve kendisine 'Bangabandu' (Bengal halkının babası) unvanını verdirtmişti.
*Çankırı'dan Eyyub Şanlı diyor ki: Geçenlerde Ziya Gökalp hakkında yazdığınız yazı ilgimi daha çok çekti.. Onun 18 yaşındayken intihara teşebbüs ettiğini ve kurşunun beynine ulaşmadan bir kemiğe takılıp kaldığını ve 30 yıl öyle yaşadığını filan.. Önce şaşırdım ve sonra yaptığım araştırmalarda gördüm ki, sahiden de sizin verdiğiniz bilgiler doğru. Ama, Gökalp'in ölümünün 100. yılı münasebetiyle Afyon-Kocatepe Üniversitesi'nde 4-6 Ekim günlerinde Ziya Gökalp üzerine yapılan bir sempozyumda bir çok akademisyenler sizin bahsettiğiniz o konuya hiç değinmediler ve onu modern sosyolojinin öncüsü, ve kurucusu diye gösterdiler.. Ben de bu konuda okuyan bir öğrenci olarak, onun sizin de belirttiğiniz üzere modern sosyolojinin kurucusu kabul edilen Emile Durckheim'ın 'tilmiz'i olmaktan öteye, onun sosyolojik araştırma ve düşünce kalıplarının tercümesinden başka bir şey olmadığını görüyorum.. Böyleyken kocaman kocaman prof.ların onu resmî ideoloji söylemlerine uygun olarak yere -göğe sığdıramamaları şaşırtıcıydı.. Ve kimse de, 1923 sonrası jakobenist/ tepeden inmeci, dayatmacı yöntemlerinin teşvikçisi olduğunu söylemedi. Halbuki, o ve benzerleri de 2. Meşrutiyet döneminde, daha bir azgınlaşan İslam düşmanı Avrupalı laik mütefekkirlerin Hristiyanlık için biçtikleri elbise kalıplarını alıp, İslam'a ve Müslümanlara zorla giydirilmesi görüşlerini tekrarlayanlar olarak, laik devrimlerin darağaçları kurularak uygulanması yolunu ilk açanlardan idiler. Nitekim, İsmet Paşa da, 2. Meşrutiyet döneminin en azılı laik gazetecilerinden biri olan ve Avrupa'dan Dozy gibilerin, Hz. Peygamber hakkında en alçakça yalan iddialar üzerine kurduğu eserlerini tercüme ettiren Hüseyin Cahit (Yalçın) gibileri malum paşasına takdim ederken, 'Paşam, hatırlıyor musun, biz Meşrutiyet yıllarında bu Hüseyin Cahit'in, Latin alfabesinin ve laikliğin kabul edilmesi yolundaki yazılarından dolayı, ona ne kadar düşmanlık beslerdik, şimdi o dediklerini biz tatbik ediyoruz..' demişti.- Ki, işbu Hüseyin Cahit Yalçın, 'Kemalist-laik' dönemin ve hele de Adnan Menderes'in en azgın 'irtica geliyor..' yaygaralarını yükselten kalem fedaîlerinden olmuştu..- Evet, görülüyor ki, Ziya Gökalp de M. Kemal tarafından öncü kabul edildiği için hâlâ yaldızlanıyor..
*Samsun'dan Yusuf Dinçoğlu diyor ki: Geçen hafta Samsun'da Büyük Cami yanından geçen tramvay ve otobüs durağının ismine, bir de 'Opera' eklenerek, 'Büyük Cami/ Opera' şekline dönüştürüldüğünü ve şehrin işlek merkezinde otobüs – tramvay yolcularının sabahtan gece yarılarına kadar hoparlörlerden yükselen 'Büyük Cami /Opera' anonslarını yüzlerce- binlerce kez dinlemek zorunda kalışlarını dile getiren okuyucunuza teşekkür..
O konuya daha çok ağırlık verilmesi gerekiyor.. BŞ Beld. Başkanı Hâlid Doğan için, 'bu gibi konularda duyarlı bir kişi' deniliyor.. Ama, bu konu bile ona ulaşmadı galiba.. Bu kadar basit bir konuyu bile düzeltemeyeceklerse, o zaman AK Parti adına Başkan olduklarını söylemesinler..
--Doğru söze ne denir kardeşim.. Haklısınız, ama siz de bu yazdıklarınızı ve medyaya yansıyan bölümlerini de ilgili yerlere gönderin, belki uyanırlar.. Ayrıca belirteyim ki, bu konudaki rahatsızlığı ve haklı itirazları evvelki gün Samsun'da bazı sorumlulara biz de ilettik..
*
*Bursa'dan 'Şehlâ ve Leylâ' kardeşlerin, bazı toplumların nasıl aldatıldığını -ve daha doğrusu- salaklaştırıldığını anlatan bir kısa film hikayesi ise şöyle:
'Bir tilki, kümesteki tavukları, civcivleri yemek istiyor, bu, gayet tabiî.. Çünkü fıtratının, yaratılışının gereği..
Horoz da, dışarı çıkmak isteyen tavukları engelliyor ve az bir miktarda mısırla beslemeye çalışıyor ve amma bu miktar mısır onlara yetmiyor, tavuklar ve civcivler zayıf kalıyor.
Sonra kümesin ağzına tilki, mısır koçanı bırakıp gidiyor.. O tavuklar da besleniyorlar. Ama tilki, onlara dokunmuyor.
Sonra yaşlı horozun mücadele azmi de giderek zayıflıyor ve tavuklar bol yem hatırına kendilerine dostça davranan tilkinin iyiliklerine nasıl karşılık vereceklerini düşünürken kümesin kapısını açıyorlar. Tilki, kümesin içine giriyor ve horoz dışarıda kalıyor, tilki de, artık epeyce semizleşmiş tavuk ve civcivlerle bayram ediyor..
Bu kısa film hikâyesi bu kadar..
Herkes kendi anlayışına göre bir mana verebilir elbette.. Ama, emperyalist ülkeler, diğerlerini işte böyle yutuyorlar..
*