Vahdettin ÝNCE
Vahdettin ÝNCE
Tüm Yazýlarý

Ýslam'ýn evlatlarýnýn (!) Ýslam'a ettikleri

Geçenlerde bir yerde okudum. Bir vakitler önemli bir kurumun baþkanlýðýný da yapmýþ önemli bir din adamý, ortada iki Ýslam'ýn bulunduðu, bunlardan birinin gerçek Ýslam, birinin de halkýn inandýðý Ýslam olduðu ve bu ikincisinin gerçek Ýslam ile ilgisi bulunmayan bir tür putperestlik olduðu anlamýna gelen bir açýklamada bulunuyordu. Ýnsanýn iliklerine kadar ürpermemesi mümkün deðil. Kuþkusuz halkýn pratiðinde inançla ve amelle ilgili bir takým sorunlar vardýr ve bunlarýn düzeltilmesi gerekir. Fakat öteden beri eline mikrofon veya kalem alan her din adamýyým diyenin Ýslam'ýn bir tarafýný mýncýklayarak çekiþtirmesi yüzünden Ýslam dininin oturmamýþ, temelleri sarsak, her söylemi, her prensibi tartýþmalý bir din olduðu algýsýnýn genel bir kabul gibi yerleþtiði de bir gerçek. Ürkütücü olan bu.

Eskiden Batýlý müsteþrikler tarafýndan Ýslam'a, Ýslam'ýn bazý uygulamalarýna bir takým eleþtiriler yöneltilir ve din adamlarý da bunlara cevaplar verirdi. Ama þimdi durum deðiþmiþ. Müsteþrikler artýk bu tür meselelere girmiyorlar. Artýk onlarýn görevini Ýslam adýna konuþma yetkisini bir þekilde elde etmiþ bir kýsým hocalar bir tür self oryantalizm þeklinde ifa ediyorlar. Bu sayede Ýslam'ýn tartýþýlmadýk tek bir konusu, tek bir prensibi kalmadý. Bu bir kýsým Hocalar içeriden ve bizden olduklarý veya göründükleri için de, müsteþriklerin dile getirmeye cesaret edemedikleri en kritik alanlarda bile en yýkýcý, en sert eleþtirileri yapabiliyorlar. Gün geçmiyor ki Ýslam'ýn bir tarafý bizden hocalar tarafýndan tartýþýlmasýn, tartýþmalý hale getirilmesin. Hadis, Tefsir, Kelam, Fýkýh, Tasavvuf... bütün Ýslam müktesebatý dillere sakýz olmuþ. Bu gözler Kur'an'ý tartýþan, bazý ifadelerini eleþtiren kalabalýk ünvanlý hoca efendiler de gördü. Kurban, Hac, Oruç, Namaz, Zekât... ne kaldý tartýþýlmadýk? Derin uykudan kalkýlýp mahmur gözlerle yenilen sahur bile zehir edildi bu topraklarda bir zamanlar.

Ýnsanýn içi parçalanýyor Ýslam'ýn evlatlarý (!) aracýlýðýyla bu hallere düþürülmesi karþýsýnda.

Öte yandan Hristiyanlýk her þeyiyle oturmuþ, tartýþmaya açýk hiçbir tarafý olmayan bir dünya dini gibi zihinlere yerleþtirilmiþ adeta. Maksadým herhangi bir dine hakaret etmek, kötülemek deðil kuþkusuz. Ama oluþturulan algý karþýsýnda bir mukayese de yapmak gerekir. Bizim bir kýsým hocalarýn aðýzlarýný açýp tek söz söylemedikleri, tek bir eleþtiri yöneltmedikleri Hristiyanlýðýn, bir din için son derece önemli olan üç temeli son derece karmaþýktýr ve kendileri bile bunu izah edemiyorlar. Mesela Hristiyanlýðýn Tanrý, Peygamber ve Kitap inancý ile ilgili tek laf ettiklerini duyamazsýnýz. Oysa dünya dini muamelesi çektikleri bu dinin Tanrýsý bir mi üç mü belli deðil. Peygamberi yerde mi gökte mi, nasut mu lahut mu, öldü mü kaldý mý belli deðil. Kitabý bir mi dört mü belli deðil. Bütün bu belirsizliklere raðmen en oturmuþ ve en saðlam dünya dini muamelesi görüyor.

Buna karþýlýk Ýslam dininin Allah inancý açýk, berrak ve anlaþýlýrdýr. Ýslam peygamberi doðumu, ölümü, yaþadýðý hayat herkesçe bilinmektedir. Bugün Müslümanlarýn elinde olan Kur'an'ýn Hz. Peygamber'in getirdiði Kur'an'ýn kendisi olduðunu en azýlý Ýslam düþmanlarý bile kabul ediyorlar. Buna raðmen Ýslam þu içeriden ve bizden bir kýsým hocalarýn elinde en tartýþmalý, en oturmamýþ, temelleri en sarsak din muamelesi görüyor. Ýþte insaný kahreden de budur.

Tekrar ediyorum, amacým Hristiyanlýðý veya baþka bir inancý karalamak deðildir. Amacým, bir Müslüman olarak Ýslam dini hakkýnda hem de içeriden oluþturulan yanlýþ, çarpýk, maksatlý algýya dikkat çekmek ve dinini önemseyen bir Müslüman olarak tepki koymaktýr.

Ýbn Haldun, devlet yönetimi, bunun gerektirdiði makam, rütbe ve görevlerin tespiti ve gerekli atamalarýn yapýlmasý baðlamýnda hilafet ile saltanat veya baþka herhangi bir yönetim þekli arasýnda bir farkýn olmadýðýný belirttikten sonra, hilafetin diðer yönetim þekillerinin deruhte ettikleri bütün genel geçer görevleri ihtiva etmenin yanýnda sadece kendisine özgü olmak üzere bir takým özelliklerle farklýlaþtýðýný söyler. Hilafeti diðer yönetim þekillerinden ayýran hususlar arasýnda þuna dikkat çeker: "Halifenin bir görevi de ilim adamlarýný araþtýrýp bulmasý ve din adýna açýklamada bulunma (fetva verme) görevini ehil olanlara vermesi ve bu hususta onlarý desteklemesi, bunun yanýnda ehil olmayan kimseleri de engellemesi, bu konumdan uzaklaþtýrmasý gerekir" der.

Ýbn Haldun'un bu tespiti Ýslam tarihi boyunca süre gelen bir uygulamaya dayanmaktadýr. Çünkü bütün Müslüman devletler bu meseleye büyük önem veriyorlardý. Mesela Osmanlý devleti, küçük bir beylik olmaktan çýkýp daha geniþ topraklara ve doðal olarak daha kalabalýk topluluklara hükmeden bir devlet haline gelmeye baþlayýnca hem kendi bünyesinde âlim yetiþtiren medreseler kurup geliþtirmiþ, hem de sýnýrlarý dýþýnda kalan Müslüman topraklarda ilmiyle temayüz etmiþ âlimleri ülkesine davet etmiþ ve onlara büyük imkânlar sunarak toplumun bu ihtiyacýnýn yaný sýra devletin de bu görevini ifa etmeye çalýþmýþtýr.

Bugün hilafet mevcut deðildir. Ama burasý Müslüman bir ülke ve bu devletin Müslümanlara karþý sorumluluklarý var. Bu yüzden ehil olmayan, merdiven altý, uyduruk ya da seküler eðitim kurumlarýnýn ürünü bir kýsým hocalarýn Ýslam adýna konuþmalarýný, dinimizi temelsiz, tartýþmalý, istikrarsýz gibi göstermelerini engellemesi ve ancak ehil âlimlere izin vermesi devletin Müslüman vatandaþlarýna karþý bir yükümlülüðüdür.