-OSLO-
Norveç’te 9 Eylül günü yapýlan genel seçimler, ülkenin siyasi geleceðini iki kadýn politikacýnýn ellerine býrakýyor. Toplam oylarýn yüzde 26.8’ini alan Muhafazakar Parti lideri Erna Solberg ile Ýlerleme Partisi lideri Siv Jensen’in oluþturacaklarý koalisyon hükümeti, Ýþçi Partisi’nin iki seçim zaferine dayanan sekiz yýllýk iktidarýna son verecek. 1961 doðumlu Erna Solberg, 2001-2005 yýllarýndaki bakanlýðý sýrasýnda çizdiði portre nedeniyle, Ýngiltere’nin efsanevi kadýn baþbakaný Margaret Thatcher gibi “Demir Erna” olarak adlandýrýlýyor. Ýktidara, ÝþçiPartisi’nin sosyalist uygulamalarýna, özellikle de yüksek vergi oranlarýna duyulan tepki sonucu yürüdü. Siv Jensen’i Kraliyet Muhafýz Alayý’nýn özel gösterisi ile gerçekleþtirilen parlamento açýlýþ töreninde yakýndan görme fýrsatým olmadý, ama 1969 doðumlu bayan politikacý bekar ve güzel bir kadýn, mutlaka batý medyasýnýn magazin sayfalarýnda da yer alacaktýr.
Norveç’in feminist hareketinin ilk lideri Betzy Kjelsberg’in (1866-1950) torunu olarak siyasetin içinde yer almasý normal, fakat, taþýdýðý fikirler, “güzel sarýþýn kadýn” görüntüsünden çok farklý tedirginlik yaratýyor. Siv Jensen, Norveç’e dönük mülteci akýmýna karþý, 2009 yýlýnda yaptýðý bir konuþmada, ülkesinin, “sinsice” Ýslam’laþtýrýldýðýný savunacak ölçüde de sert yaklaþýmlara sahip. Ýlerleme Partisi’nin tarihinde ilk kez hükümet ortaðý olmasý ise, 22 Temmuz 2011 günü 77 masum insaný katletmiþ ýrkçý terörist Breivik’in travmasýný henüz atlatamamýþ Norveç, özellikle de bu ülkedeki yabancýlar için ciddi bir soru iþareti...
Norveç seçmeninin yüzde 16.3’ünün nasýl olup da “Breivik sendromu”na raðmen Siv Jensen’e oy verdiði ayrý bir tartýþma konusu. Norveç, durmuþ-oturmuþ demokrasisinin içinde her geçen gün artan “ötekileþtirme” akýmlarýyla baþ etmenin yollarýný arýyor. En radikal hareketlerden biri, adý üzerinde, Norveç’in ÝslamlaþmasýnýDurdur! (Stop Islamization of Norway) lideri Arne Tumyr ile yaptýðým görüþmeyi burada bahse konu bile etmek istemem, her tarafýndan cehalet akan bir portre ile karþýlaþtým. Fakat, Ýlerleme Partisi’nin dýþ iliþkilerinden sorumlu Genel Sekreteri Kristian Norheim ile buluþmamýz önemliydi.
‘Müslümanlara karþý deðiliz’
“Biz, Ýslam’a karþý bir parti deðiliz. Müslümanlar’ýn Norveç toplumu içinde yeri olduðuna inanýyoruz. Bizim mülteci alýmýna iliþkin kanunlarý daha sýký hale getirme çabalarýmýz nedense Ýslamofobi’nin örneði olarak gösteriliyor. Bir yönüyle baktýðýnýzda Ýslamofobi, týpký Yahudi düþmanlýðý gibi ýrkçý bir kimlik taþýr, bunu kabul edemeyiz. Biz, etnik veya dini temeli ne olursa olsun mültecilerin bu kadar kolay gelmesine karþýyýz. Bu ülkede, Müslüman mültecilerden çok Polonyalý veya Romen mülteci var, onlar Hýristiyan, ama biz onlarýn da geliþine sýnýrlandýrma getirilmesi gerektiðini söylüyoruz.”
Norheim’in bu sözleri, aslýnda, Norveç siyasetinin iki zýt kanadýnda yer alan iki Türk politikacýnýn sözlerini tamamlar nitelikte... Sosyalist Sol Parti’den Gülay Kutal’a göre, Norveç halkýnýn mültecilere dönük duygularýnýn deðiþmesinde ülke nüfusunun 5 milyon olmasý rol oynuyor. Kutal,“Norveçliler, mülteciler arasýndaki doðum oraný yüksekliði nedeniyle zaman içinde kendi ülkelerini kaybedecekleri korkusuna kapýldýlar” diyor. Muhafazakar Parti’den Mertefe Bartýnlýoðlu ise Norveçliler’in artan mülteci nüfusu nedeniyle “sosyal devletuygulamasýnýn” yara almasýndan endiþe ettiðinin altýný çiziyor.
Bunlar anlaþýlabilir iþler, ama, görünen, yalnýz Norveç’te deðil, Avrupa’nýn genelinde, artan ekonomik sýkýntýlarla birlikte ýrkçý eðilimlerin yükseldiði, “Ýslamdüþmanlýðý”nýn ise ýrkçýlýðý örtmek için kullanýldýðý yönünde.
Ýslam’a toptancý bakýþ
Sokaktaki Avrupalý ve onun desteðini arayan siyasetçisi için Ýslam, giderek bir dinden çok siyasi akýma dönüþmüþ durumda. Bunda, kuþkusuz El-Kaide gibi terörle Ýslam’ý bir araya getiren korkunç örgütlerin hatýrý sayýlýr payý var. Ama tehlikeli olan, Avrupalý’nýn, Müslüman coðrafyaya toptancý bakýþý, bu coðrafya içinde aðýrlýðýný hissettiren demokrasi yanlýsý hareketlerden çok, radikal unsurlarý izlemeye almasý...
Norheim’e, “Sizlerin bu yaklaþýmý, benim, Ýngiltere’yi, Nazi Almanya’sýndan yola çýkarak tarif etmeme benziyor, bir yönüyle baktýðýnýzda ikisi de Hýristiyan toplum, ama hepsi bu mu?” dediðimde hemen Türkiye için son derece olumlu görüþler belirtmesi dikkat çekici...
Demek, bizim, “oralarda” daha çok çalýþmamýz, meseleyi daha iyi anlatmamýz gerekiyor. Acaba, konu, Müslüman nüfuslu bir toplumda demokrasinin güçlenmesi mi, Ýslam ile “liberal/çoðulcu demokrasinin” bir arada yaþama deneyiminin güçlendirilmesi mi?
Konu önemli, bir yazý daha devam edeceðim.