Ben, ‘eski yazý’yý, Balkan Harbi’ne dair bir kitaptan söktüm.
‘Eski yazý’ dedim, deðil mi? Uzun bahistir. Toparlamam lazým.
Harf inkýlabýndan sonra, ‘yeni yazý’ çýktý. Latin hurufuyla yazýlan yazý ‘yeni yazý’ oldu. Türkler’in bin yýllýk yazýsýna ‘eski yazý’ denilmeye baþlandý.
Halk, Kur’an yazýsýna eski yazý demeyi sevmedi. Bazýlarý, ‘eskimez yazý’ tabirini kullandý.
Bazýlarý da ‘eski Türkçe’ diyordu, dilden ziyade yazýyý kastederek.
Bütün müslüman uluslarýn kullandýðý ‘elifba’ya ‘Arap Alfabesi’ diyesimiz gelmiyordu. Harflerimizi ‘ötekileþtirmek’ istemiyorduk. ‘Ýslam alfabesi’ demeye çalýþýyorduk.
‘Osmanlýca’ desek olur muydu? Çok uygun deðil. ‘Osmanlýca’ bir ‘ihtisas’ dili çaðrýþýmý yapýyor. Halbuki, ayný harflerle Karacaoðlan’ýn Yunus’un þiirleri yazýlýyor, kýssalar, menkýbeler anlatýlýyor. Dümdüz Türkçe.
Böyle dertlerimiz vardý. Güzel dertlerdi. Bir derdi kaybetmek, her zaman kazanmak anlamýna gelmiyor.
Ne diyordum? ‘Balkan Harbi’ne dair bir kitap.’
Babamýn kütüphanesinde buldum. Resimliydi. Bulgar mezalimi fotoðraflarý. Meriç, Arda boylarýndaki köylerde sýra sýra þehitler.
Þiirler. Makaleler. Muhaceret resimleri. Bir kaðný mesela. Önde ak sakallý bir ihtiyar. Arkada, kadýnlar, çoluk çocuk. Ve baþka kaðnýlar...
Edirne’de, Sarayiçi’nden bir resim. Türkleri doldurmuþlar Sarayiçi’ne. Sarayiçi bir sarayýn içi deðildir. Bol kavak aðacýnýn bulunduðu büyük bir çayýrlýktýr.
Orada binlerce Türk, aç bi-ilaç. Ölüyorlar. Aðaçlarýn kabuklarý, insan boyuna kadar kemirilmiþ.
Kolaydý dili. Bir Salih Abi vardý. Ona sordum harekesiz nasýl okuyorsun diye. ‘Uyduruyorsun, okunuyor’ dedi.
Oturdum, ben de uydurmaya baþladým. Uydu. Söktüm yazýyý.
Bayramdan önce, Varna’ya gittik. Oradan Privadi’ye. Oradan, gecenin ileri bir vaktinde Þumnu’ya. Bilirsiniz, ‘Deliorman.’ Koca Yusuf, Kurtdereli, Kara Ahmet, Hergeleci Ýbrahim gibi cihan pehlivanlarýnýn yetiþtiði bölge.
Seyahat boyunca, ilk okuduðum ‘eski Türkçe’ kitapta tanýdýðým ‘hüzün’ hep
yanýmdaydý.
(Yahya Kemal der ya “Tattýmsa da zevk almadým Ýslav kederinden.” Bu ondan deðil. Bu, tattýðýmýz, ruhumuza iþlemiþ, Rumeli hüznü.)
Bursa Büyükþehir Belediyesi’nin programýydý.
Varna’ya 40-50 kilometre mesafedeki Privadi’de 400 sene önce yapýlmýþ (1623), sonra yýkýlmaya terkedilmiþ Yusuf Paþa Camii’ni restore etmiþ Bursa Büyükþehir Belediyesi. Onun açýlýþýný yaptýk.
Omurtak’ta da dört yüz kadar Müslüman çocuðunun Sünnet þöleni vardý. Yine belediyenin bir çalýþmasý. ‘Müslüman çocuðu’ diyorum çünkü sade Türkler yok. Pomak, Çingene çocuklar da var. Sonra o civarda, Yeni Büyük Köy’de cami temeli attýk.
Geç vakit Þumnu’ya geçtik. Orada, muhteþem bir külliye var. 18. Yüzyýlda inþa edilmiþ, Þerif Halil Paþa Camii. Yanýbaþýnda kütüphane ve medrese. Sahih’i Müslim’i Türkçe’ye kazandýran, Babamýn da hocasý, merhum Ahmet Davudoðlu’nun bu medreselerde yetiþtiði kalmýþ hatýrýmda. Bir de kitap. Davudoðlu’nun komünist mezalimi anlattýðý bir hicret kitabý. “Ölüm daha güzeldi.”
10 yýldan fazladýr bu eþsiz cami restorasyon halinde. Ýçinde direkler dikili. Öyle kalmýþ restorasyon.
Baþkan Recep Altepe, “Biz restore ederiz bu camiyi” diyor. “Ekibimiz var, en iyi þekilde yaparýz.”
Ýnþaallah muvaffak olur.
Altepe, çalýþkan, iþ yapabilen, iþe çabuk adapte olan bir baþkan. Bu kadarýný biliyordum. Birlikte seyahat edince daha yakýndan tanýdým. Ýyi de oldu. ‘Millet’in meseleleri’ne duyarlý bir siyasetçi.
Ben, Bursa’yý az çok bilirim. 70’lerde, 80’lerde çok gittim geldim. Oradaki bizim kuþaðý tanýrým.
Altepe’nin çevresinde, o kuþaðý deðilse bile, o kuþaðýn izlerini gördüm. (Yokluk zamanlarýnýn adamlarýdýr o kuþak, çok kýymetlidir. )
Buna ek olarak, yeni tanýdýðým ve tanýmaktan dolayý sevindiðim, yeni insanlar gördüm. Ýyi iþler yapmayý seven insanlar.
Hepsinden Allah razý olsun.
Bulgaristan’da, Jivkov zamanlarýndan kalma sevimsiz bir ýrkçýlýk durumu etkili. Yoksulluk kol geziyor. Oradaki insanlarýmýzýn Türkiye’nin þefkatine çok ihtiyacý var. Ýhmal etmemek, yakýnlarýnda durmak lazým.
Bu yazýyý hafta içinde yazmýþtým. Terör çýktý, deðiþtirdim.
Þimdi inþallah yatýþýyor. O hengamede bayramlaþamadýk.
Baþka dillerde var mý farkýnda deðilim. Türkçe’de, bayramdan sonra da bayramlaþabiliyoruz. Þöyle diyoruz:
“Geçmiþ bayramýnýz mübarek olsun.”