Ülkeleri ve halklarý birbirleriyle karþýlaþtýrmak katiyen anlamlý sonuçlar vermez. Bununla birlikte, sokaktaki insan davranýþlarý genel gözlemler yapmaya izin verir. Ýspanya örneðin, Türkiye’den gelenler açýsýndan bu tür gözlemler yapmayý olanaklý kýlan bir ülke. Madrid, Ýstanbul kadar olmasa da, çok farklý Ýspanya halkýný bir araya getiren bir kent ve bu þehrin çevresini, farklý mahallelerini ve meydanlarýný gezince, o ülke hakkýnda fikir sahibi olmak mümkün olabiliyor.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Madrid insanlarýn aceleyle iþe koþtuklarý, metrolara yýðýldýklarý bir yer deðil; gayet sýnýrlý saatler içinde çalýþýyorlar. Ýþ toplantýlarýnýn çoðunluðu lokantalarda yapýlýyor, güne geç baþlanýyor, öðle arasý denen süre saatlerce sürüyor, gece de bitmiyor. Sýcak Akdeniz ülkelerinin hemen tümünde gözlenen bu genel manzara, insan davranýþlarýna da yansýmýþ. Kimsenin acelesi yok, kimse baðýrýp çaðýrmýyor, korna çalmýyor.
Baðýrýp sloganlar atarak meydanlara toplananlar, maden iþçileri sendikasý gibi kuruluþlar. Ýspanya’nýn AB’den saðladýðý mali destek karþýlýðýnda hükümetin aldýðý kemer sýkma kararlarý, her gün bir sendika ya da örgütü sokaða döküyor. Ekonomik krizin boyutlarýný bu gösterilerden anlamak mümkün.
Sokaklar
Sokaklara bakýlarak söylenecek en önemli ikinci konu ise, Ýspanya’da Ýspanyolca bilmeyenin iþinin zor olduðu. Bu kadar turistik bir kent olmasýna raðmen, Ýspanyolca bilmeyen birinin gittiði her lokanta, metro ya da müzede iþaret dilini kullanmak zorunda kaldýðýný belirtmek gerek. Ancak haklarýný da teslim etmek lazým, vücut dilini son derece iyi biliyorlar. Türkiye’den gelen biri Türkçe konuþuyor, karþýsýndaki Ýspanyolca yanýt veriyor ve sonuç alýnabiliyor. Tabi bir Ýsviçre vatandaþýyla da iþler böyle mi yürüyor, ondan emin olmak kolay deðil.
Geliri düþük tüm iþlerde çalýþanlarýn ten rengi daha koyu, Latin Amerika’dan göçtükleri anlaþýlýyor. Sömürgeci geçmiþin davranýþ kalýplarý devletin dilinde ve basýnda hala mevcut. Çok sayýdaki dilenci ise genelde Roman, Boþnak veya diðer Balkan halklarýndan. Bu kesimin içinde Türkçe konuþanlar da azýmsanmayacak sayýda.
Tüm farklý kesimlerin ortak yaný ise, yaþadýklarý kente ve birbirlerine saygý duymalarý. Toplu taþýma araçlarýna zarar vermiyorlar, koltuklara ayaklarýný dayayanlarý uyarýyorlar, çöplerini saða sola atmýyor, yeþil alanlarda oturduktan sonra naylon torbalarýný orada býrakýp gitmiyorlar.
Saygý
Kente ve insanlara saygý, bir davranýþ biçimi ve çocuklar da çevrelerine bakarak öðreniyor. Bir örnek verelim. Bir parkta, bir adam çocuklar için gösteri yapýyor, ay þeklinde oturmuþ yaþlarý iki ile beþ arasýnda on beþ yirmi çocuk da adamý izliyordu. Ay þeklindeki yarým halkanýn en ucunda oturan bir ufaklýðý, annesi halkanýn tam öbür ucundaki gölge yere gelmesi için uyardý. Oðlancýk hýzla baðdaþ kurduðu yerden kalktý, heyecanla önce bir adým ileri atladý; sonra saðýna baktý ve yerde oturan diðer çocuklarý hatýrladý.
Annesinin gösterdiði yere, oturanlarýn arkasýndan dolanarak geldi.
Kýsa yolu seçmek yerine, arkadan dolaþma refleksi gösteren bu çocuðun insanlara saygý konusunu okulda deðil evde öðrendiði söylenebilir; zira bu tür davranýþlar sözle öðretilmez, görerek öðrenilir.
Demokrasi, insan haklarý ve özgürlükler aile içinde öðrenilen kavramlar. Aile içi demokrasi ile ülkenin demokratikleþmesi eþ zamanlý geliþmediðinde, demokratik bir toplum oluþmuyor; demokrasinin günlük yaþamdaki karþýlýðý kavranamadýðýndan bu sözcüðün sadece devlete ait anlatýmlarda iþe yaradýðý sanýlýyor.