Kamuoyu Yeni Zelanda’daki terör saldýrýsýyla meþgul ama böyle bir þey de var... Hiç konuþulmadý, hiç tartýþýlmadý ama FETÖ’cüler bunu da yaptýlar, “Ýsrail bizi sattý” diyebildiler.
Geçenlerde sessiz sedasýz bir “15 Temmuz duruþmasý” yapýldý. Kamuoyu oluþturan çevreler, baþta biz gazeteciler, artýk kanýksadýðýmýzdan, artýk bu tür haberlerden yorulduðumuzdan, artýk dalgýnlýktan, pek üzerinde duramadýk.
Akýn Öztürk çýktý hâkim karþýsýna.
Savcýlýk sorgusunda söylediklerini hafif tadil ederek, hâkim karþýsýnda tekrarladý,
Rutin yalanlarýný sýraladý sizin anlayacaðýnýz.
Önce Akýn Öztürk kim?
Bir Yüksek Askeri Þura Üyesi...
Eski Hava Kuvvetleri Komutaný...
Darbecilerin, darbenin “saðlamlýðýný” etrafa duyurabilmek için, bulabildikleri en yüksek rütbeli general.
Teklif (“darbenin baþýna geç” teklifi), önce Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Hulusi Akar’a yapýlmýþtý, hatýrlayacaksýnýz. Kafasýna silah dayamýþlardý.
Bunu söktüremeyince, “Cemal Gürsel formülüne” sarýldýlar.
Hani, 27 Mayýs darbesini yapan genç subaylar (çoðu yüzbaþý, binbaþý ve albay olan genç subaylar), “Hiyerarþik sýkýntý var, darbemizi ciddiye almazlar” korkusuyla, taze emekli olmuþ Orgeneral Cemal Gürsel’e koþmuþlardý ya, “Darbenin baþýna geç, seni Cumhurbaþkaný seçtirelim” demiþlerdi ya...
15 Temmuz’u baþarabilselerdi, karþýmýza rütbece yüksek olan Orgeneral Akýn Öztürk’ü çýkaracaklardý.
Sözlerinde dururlar mýydý? Akýn Öztürk’ü Cumhurbaþkaný seçtirirler miydi?
Þöyle olurdu:
En fazla “geçici devlet baþkaný” olarak yukarýda tutarlardý.
Sonra “hýzlý bir anayasa deðiþikliði” yaparlardý, parlamenter sisteme dönüp yeniden “Baþbakanlýk makamý” ihdas ederlerdi.
Cumhurbaþkanlýðýna kimin, Baþbakanlýða kimin getirileceðini ben söylemeyeyim. Ama Akýn Öztürk Cumhurbaþkaný olmazdý.
Ýþbu Akýn Öztürk, geçenlerde hâkim karþýsýna çýktý.
Dediðim gibi, rutin yalanlarýný sýraladý.
Darbeye vaziyet etmek için o gece Akýncý üssüne gittiðini anlatmadý.
Eski görev yerlerini de anlatmadý.
Fakat baþka bir “anlatýcý” vardý.
Darbe giriþimi sýrasýnda gözaltýna alýnýp daha sonra delillerin incelenmesi sonucu darbecilere karþý mücadele ettiði anlaþýlan emekli Tümgeneral Cevat Yazgýlý mahkemede tanýk sýfatýyla verdiði ifadede þunlarý söyledi: “Gözaltýna alýndýðýmýzda baþýmýzda polisler olduðu için Akýn Öztürk ile sohbet etme imkâný bulamadým. Akýn Öztürk bir ara benim de duyabileceðim bir þekilde kendi kendine 'Ýsrail bizi sattý' dedi. Bu sözü duyduðumda darbe giriþiminde dýþ güçlerin parmaðý olduðunu düþündüm...”
Hayýr, “dýþ parmak”ýn ne olduðunu merak etmiyorum.
Dýþ parmak belli:
Müttefiklerimiz ve Batýlý dostlarýmýz...
Bir de Ýsrail elbette...
Ben Akýn Öztürk’e hangi saikle “Ýsrail bizi sattý” dediðini merak ediyorum.
Bakýyoruz ve biyografi bilgilerinden aranan bilgilere ulaþýyoruz:
Bizi “geçici devlet baþkanlýðý”yla onurlandýracak Akýn Öztürk, meðer 28 Þubat darbesinin en “civcivli” zamanlarýnda, yani 1996-1998 yýllarý arasýnda Ýsrail Tel-Aviv’de “askeri ataþe” olarak görev yapmýþ.
Buradan ne çýkar diyeceksiniz?
Çok þey çýkar...
28 Þubat darbesinin arkasýnda FETÖ’cülerin de bulunduðu, ülkeler arasýnda kuryeliðe soyunduklarý, ayný zamanda Ýsrail’den gelen mesajlarý “doðru adrese” (!) taþýmakla görevli olduklarý gerçeði ortaya çýkar.
Þunu söylersek, yanlýþ olmaz herhalde:
Ýsrail sizi satmadý...
Siz beceriksiz çýktýnýz, hem kendinizi yaktýnýz, hem de arkanýza aldýðýnýz gücü ele verdiniz.