Ýsrail’de yayýn yapan iki önemli özel kanaldan biri olan Kanal 10’un kartvizitinde “savunma muhabiri” yazan çalýþaný Or Heller ile buluþmamýz tam bir tesadüf oldu. Yürütmekte olduðum bir belgesel çalýþmasý için, geçtiðimiz pazar günü, Ortaköy’de çekim yapýyordum, yanýma, Associated Press çalýþaný Türk kameramaný ile Heller geldi. O ana kadar birbirimizi tanýmýyorduk, o, beni tanýmak istedi, sonra da Kanal 10 için “Türkiye-Ýsrail yeniden yakýnlaþmasýna Ýstanbul’un bakýþý” baþlýklý bir haber dosyasý hazýrladýðýný, sokaktaki insan baþta, kentin nabzýný tutmaya çalýþtýðýný söyledi.
Ben de kendisine “tam adamýný buldun ama söyleyeceklerim seni pek mutlu etmeyecektir” dedim.
Bazen, eðrisi-doðrusuna denk gelir, memleketin gerçek nabzýný aktarmak görevi de bize düþer bu meslekte...
Kanal’ýn siyasi tercihi
Kanal 10, Amerikalý ünlü dolar milyarderi, Dünya Yahudi Kongresi Baþkanlýðý yapmýþ Ronald Lauder’in ortaklarý arasýnda olduðu bir kanal, bu nedenle siyasi çizgisi, Ýsrail Baþbakaný Benjamin Netanyahu’ya yakýn bir rotada þekilleniyor.
Or Heller’in Ýstanbul sokaklarýnda biraz “muhalif” sesler aradýðýný, bana yönelttiði “Erdoðan yönetiminin Türkiye’yi Ýslamlaþtýrma(Ýslamization)çabasý hakkýnda ne düþünüyorsunuz?” sorusundan anladým.
Kendisine, Türk demokrasisinde 1950 yýlýndan bu yana, sað-sol oy oranlarýnýn pek deðiþmediðini, sað partilerin toplam yüzde 65-70, sol kanadýn da geriye kalan oylarý aldýðýný belirterek, “Sað partiler geleneksel olarak, toplumun dini hassasiyetlerine kulak veren yapýya sahiptirler. Eðer bunu ülkenin Ýslamlaþtýrýlmasý olarak deðerlendiriyorsanýz, Erdoðan’dan öncesine kadar uzanmanýz gerekir ki, bu yanlýþ olur. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti laik kimliðini koruyor, yeni hazýrlanmakta olan anayasada da bu kimlik üzerinde bir tartýþma yok. Erdoðan, ülkenin yalnýz muhafazakar kesiminden deðil, hemen tüm kesimlerinden oy alarak iktidara geldi, eðer tersi olsaydý, bu oy oranlarýný yakalayamazdý. Türkiye’nin siyasi Ýslamlaþmasý kavramý, yalnýz Ýsrail deðil, Batý medyasýnýn da bazýlarýnda iþlenen bir konu ama zemini olmayan bir iddiadan ibaret. Oysa, biz burada Ýsrail için çok kaygýlýyýz. Çünkü Ýsrail siyasetine aþýrý dinci partiler yön verebiliyorlar ve bu durum, bölge istikrarý açýsýndan çok ciddi sorunlar yaratýyor. Beklentimiz, Ýsrailli seçmenlerin aþýrý dinci partilerin manevra alanýný kýsýtlamasý, konunun bir Yahudi-Müslüman gerginliði zemininden kurtarýlmasýdýr” dedim.
Nasýl bir yakýnlaþma
Türkiye’de kimsenin “özür” sonrasý Türkiye ile Ýsrail arasýnda yeni bir bahar havasý beklemediðini, konunun iki devletin çýkarlarý doðrultusunda akýlcý adýmlar atmasýndan ibaret olduðunu da ekledim. Sanýrým, þu sözlerim Or Heller’de tepki yarattý: “Kabul edin ki, efsane olarak anýlan ordunuz Mavi Marmara’da çok amatör bir harekat gerçekleþtirdi. Sivillerin olduðu bir gemiye helikopterden komando indirdiniz, direniþle karþýlaþýnca da paniðe kapýlýp sivilleri öldürdünüz. Biz de burada þaþýrdýk. Tarihinin hiçbir döneminde resmi güvenlik güçlerinin bir tek Yahudi’yi hedef almamýþ aksine, Yahudi ulusu her zor duruma düþtüðünde yardýmýna koþmuþ bir ulus olarak da yapýlan karþýsýnda haksýzlýða uðradýðýmýzý düþünerek çok üzüldük. Ama, Türkiye anti-semitik (Yahudi düþmaný) bir ülke deðildir. Türkler’in Ýsrail devletinin politikalarýna karþý olmalarýný ülkenizde anti-semitizm olarak algýlayan çevreler de büyük hata yapýyor, iki ulus arasýnda duvar örüyorlar.”
Söylediklerim, genel olarak bu...
Ne kadarýný yayýnladýlar, takip edemedim... Or Heller bana geçtiði notta, söyleþinin ayný gün yayýnladýðýný aktardý. Umarým, Ýsrailli genç meslektaþ, Türkiye’nin “özür sonrasý nabzýný” iyi tutmuþtur... Çünkü günümüzde medya, kendi halinde yürüyen iþleri karýþtýrmakta uzmanlaþmýþ durumda, pek güven olmuyor...