İSRAİL: Radikalizmin sonu

Bizim medyadan örnek vermek gerekirse Uğur Dündar’ın görüntü ve karizması ile merhum Mehmet Ali Birand’ın liberal beyin kimyasının karışımından oluşan bir yeni politikacı İsrail’in her geçen gün “radikalizme” kayan siyasetinin rotasını değiştirecek gibi görünüyor.

Medyadan örnek veriyorum, çünkü, 2012 yılında kurduğu partisi Yesh Atid(GelecekVardır) ile girdiği ilk seçimde toplam 19 sandalyeyi garantileyerek partisini ülkenin ikinci büyük gücü yapan Yair Lapid, İsrail’in en sevilen televizyon habercisi olarak tanınıyordu.

Gazeteci ve bir dönem politikacı Josef Lapid ile yazar Shulamit Lapid’in oğulları olarak dünyaya 1963 yılında merhaba dedi. Mesleğe savunma haberleri uzmanı genç bir gazeteci olarak başladı, ülkenin önde gelen yayın organlarından Maariv’de yazarlık yaptı, İsrail kamuoyunun onu tanıması, Kanal 1’de gece kuşağında yaptığı siyasi tartışma programları ile oldu. Televizyon çalışmaları zamanla onu, İsrail’in “enbaşarılı portreleri listesine” bir daha çıkmamak üzere yerleştirdi. Yair Lapid’i, çok başarılı meslek yaşamını bir kenara bırakmaya, geleneksel hiçbir partiyle işbirliği yapmadan kendi partisini kurmaya yönelten ana gelişme ise, İsrail’in geçen yaz yaşadığı “gençlik ayaklanması” oldu.

Kitleler “daha iyi yaşam koşulları” için sokağa döküldüğünde o da, “tıkanmış olanİsrail sistemini kurtarmak için” harekete geçmenin zamanının geldiğine inanmıştı.

Ne İran ne Filistin

Yair Lapid, seçim kampanyası süresince İran ve Filistin’in adını ağzına almadı!..

İsrailli siyasetçilerin “dış düşman tehdidi” kullanarak yaptıkları oy avcılığına yüz vermedi. Aksine, ülke ekonomisinin nasıl düzeltilebileceğini, işsiz gençliğe nasıl iş, emeklilere nasıl bir rahat dünya sağlanabileceğini anlattı ısrarla. Lapid’e göre, sistemi tıkanan İsrail, ancak yükselen refah ve sosyal eşitlik sayesinde kurtulabilirdi.

Seçim kampanyası süresince anketler onu sürekli dördüncü parti olarak gösterdi, ama dün açıklanan sonuçlar, İsrail halkının orta sınıfının, gençlerin ve kadınların onun mesajlarını çok iyi anladığını ortaya koydu.

İsrailli seçmen Yair Lapid’in kişiliğinde net mesajını verdi: Değişim!..

Netanyahu’nun yenilgisi

“Radikal” Başbakan Netanyahu seçime “faşist”Liberman’ın partisiyle ittifak halinde girdi. Bu blok, parlamentodaki temsilini 42’den 31’e düşürdü!.. Netanyahu’yu, eski Sovyet coğrafyasından gelen ve faşizme uzanan radikal görüşleriyle İsrail siyasetini derinden etkileyen göçmenlerin oyları bile kurtaramadı.

İsrail seçmeni merkez ve sol partileri yükselterek Ortadoğu barışı için anahtar olacak bir karar verdi...

SON SÖZ:İsrail seçim sonucu, karşımızda renkli bir demokrasinin olduğunu ortaya koyuyor. Netanyahu ile ilişkimiz kötü olabilir ama, bu demokrasinin “çağdaş” unsurlarıyla kurumsal ilişki kurmanın zamanının geldiğine inanıyorum.

Tehcir ve faşizm

Öncelikle Taha Akyol’a teşekkür borçluyuz. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün “tek taraflı” açıklaması sonrası köşesinde “tehcir” denilen felaketin tarihi derinliğini iki yazıyla harika özetledi. (Rum Tehciri - Tehcire Bakmak, Hürriyet, 22/23 Ocak) Eklenecek söz yok. 1914’te başlayan, 1923 Lozan Anlaşması ile resmileşen bir uygulamadan söz ediyoruz. Türkler ve Rumlar yaşadıkları topraklardan karşılıklı olarak savruldular gittiler.

Eklemek istediğim, temelinde “silahın kullanılmadığı bir etnik temizlikten” söz ettiğimizdir. Türk ve Yunan makamlarının, tarihin o döneminde -kendilerince haklı gerekçelere dayanan- bu uygulamaları iki devletin bünyelerinde “faşist kurumsallaşmanın” kendine kolay yol bulmasını sağladı. Özellikle Soğuk Savaş yıllarında Türkiye ve Yunanistan’ın yaşadığı siyasi öyküye bir bakın. Tehcir, yalnız topraklarından sökülen insanları etkilemedi, iki devleti otoriter kılan berbat bir miras bıraktı. “Tehcir” bizi Dersim, Kahramanmaraş, Madımak’a sürükledi, Yunanlı’yı Batı Trakya’daki zulme, 1974’te Kıbrıs’taki Muratağa, Sandallar ve Atlılar köyleri toplu mezarlarına...

Bir iş, nasıl başladıysa öyle devam ediyor.