Ortadoðu’daki herhangi bir geliþme hakkýnda “Ýsrail’in güvenliði bakýmýndan sakýncalý” denmiþse akan sular durur. Batý dünyasýnda, özellikle ABD’de o geliþmenin hayýrlý olabileceðini düþünmek sakýncalý bir eylem olarak algýlanýr.
Müslüman Ortadoðu’da ise bir geliþmenin Ýsrail’in menfaatine uygun olduðu veya Ýsrail’i memnun ettiði söylenmiþse bu geliþmeyi savunmak her þeyden daha zor bir iþ halini alýr.
Misal: Bugünlerde Suriye’ye yönelik bir askeri müdahale ihtimali gündemde... Esed rejiminin kendi halkýna reva gördüðü zulüm ve kýyýmlarýn sona ermesini her þeyden önce isteyenler ABD tarafýndan gerçekleþtirilmesi düþünülen bu askerî operasyona kerhen bile olsa destek veriyorlar. ABD’nin bu coðrafyadaki sorunlarý çözeceðini deðil, aksine daha da içinden çýkýlmaz hale getireceðini düþünenler veya konuya “Müslüman bir ülkeye Hýristiyan batýnýn müdahalesi kabul edilemez” diye yaklaþanlar ise buna karþý çýkýyorlar.
Tam da bu noktada lafý Ýsrail konusuna getireceðim: Bu konuda sürdürülen tartýþmalarda benim dikkatimi þu çekti: ABD müdahalesine karþý olanlar ne derlerse desinler Suriye’de akan kanýn durmasý ve zalim yönetimin cezalandýrýlmasý uðruna ABD harekâtýný destekleyenleri ikna edemiyorlar. Sadece ve sadece “bu müdahale Ýsrail’in iþine yarar” dedikleri zaman karþý görüþtekileri susturabiliyorlar. Diðer hiçbir argümanla bu derecede etki saðlanamýyor.
Bu durum Ýsrail’le ilgili gerçekçi bir yaklaþýmdan ziyade duygusal ve sembolizmin etkisinde bir anlayýþý yansýtýyor. Oysa gerçekçi bir deðerlendirme yapýlsa, politik olarak yanlýþ konumlanmaktan sakýnmak da kolaylaþabilirdi.
Suriye konusunda Ýsrail’in pozisyonunun ne olduðunu tam olarak bilemiyoruz ama taraflar kendi pozisyonlarýnýn meþruiyetini tahkim etmek için “Ýsrail’in pozisyonu” diye birbiriyle çeliþen iddialarý ileri sürmekten geri durmuyorlar. Esed rejiminin devrilmesini isteyenler “Þam yönetiminin arkasýnda Ýsrail var. Esed’in yýkýlmasýný Telaviv istemiyor” diyorlar. Buna mukabil, karþý görüþtekiler de “Esed’in devrilmesini Ýsrail istiyor” propagandasý yürütüyorlar.
Ýsrail’in kendisi Suriye’deki bu kavganýn neresinde, kestirmek kolay deðil. Ama Mýsýr konusundaki pozisyonu netti. Anlaþýlabilir sebeplerle Mýsýr’daki eski rejimin devrilmesinden rahatsýz oldu ve eski rejimin yeniden tesisi demek olan askeri darbeyi memnuniyetle karþýladý. Anlaþýlabilir sebepler derken kastettiðim esas itibarýyla Ýsrail’in güvenliðini garantiye alan Camp David düzenini sürdürmenin Mýsýr Devrimi sonrasýnda artýk zora girmesi...
Mýsýr’da Ýsrail açýsýndan tehdit -týpký Ýsrail’in can düþmaný olarak konumlanmýþ görünen bazý Arap monarþileri açýsýndan da olduðu gibi- Ýhvan çizgisinin iktidara gelmiþ bulunmasýydý. Suriye’de de mevcut rejimi ortadan kaldýrmak üzere ayaklanan kesim esas itibarýyla Ýhvan çizgisindeki siyasi gruplar olduðuna göre orada da rejimin yerinde kalmasý Ýsrail’in tercih etmesi gereken seçenek gibi görünebilir. Ama kim ne derse desin, Suriye’nin mevcut yönetiminin ve Lübnan Hizbullah’ý baþta olmak üzere müttefiklerinin “Ýsrail’in dostlarý” olduklarýný söylemek gerçeðe aykýrý olur.
Öyleyse Ýsrail’in Suriye meselesine yaklaþýmý -basit bir akýl yürütme neticesinde söyleyecek olursak- Esed rejiminin ortadan kaldýrýlmasýný ilke olarak desteklemek ama yerine gelecek olan rejimin “daha tercihe þayan” olacaðýna ikna oluncaya kadar bu geliþmenin uzamasýný saðlamaya çalýþmak þeklinde belirlenebilir. Yani genelde batý dünyasýnýn ve özelde ABD’nin yaklaþýmýnýn bir benzeri... Yani pek de esrarengiz deðil.