İsrail'in David Koridoru planı da, Büyük İsrail işgali hayali de şimdilik çöpte...
Suriye devrimi bölgemizdeki birçok denklemi değiştirdi.
Ancak, sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim.
Öyle ya da böyle İsrail'e komşu olduk.
Üstelik bunu sadece biz söylemiyoruz.
İsrail Savaş Kabinesi'nin akıl hocası diyebileceğimiz Nagel Komitesi de böyle söylüyor.
Öyle ki Nagel Komitesi, Netanyahu hükümetine bir rapor sundu.
Suriye'deki yeni yönetimin İran güdümündeki Esed'den çok daha tehlikeli olduğu, Türkiye ile askeri iş birliği anlaşmaları sonrası İsrail için tehdidin büyüyeceği belirtildi.
Türkiye'nin vereceği hava savunma sistemlerinin baş ağrısı olacağı, hatta doğrudan Türkiye ile çatışma riski bulunduğu öne sürüldü.
İsrail'in savunmasını güçlendirmek için bir dizi öneride bulunuldu.
Uzun menzilli çatışma kabiliyetinin arttırılması istendi.
Bu süreci Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ulusa Sesleniş" konuşmasında paylaştığı bilgiyle birlikte okumakta fayda var.
Erdoğan, "Hem 800 kilometre ve üzeri menzilli füze stokumuzu güçlendirmeyi hem de 2 bin kilometre ve üzeri menzilli füze geliştirme programımızı hızlandırmayı kararlaştırdık" dedi.
Bu süreçte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, bölgemiz üstüne plan yapanlara gözdağı diyebileceğimiz açıklamasını da unutmamak gerekiyor. Fidan, "Her türlü oyunu görecek durumdayız, sadece görecek durumda değil aynı zamanda bozacak durumdayız" derken Türkiye'nin hem sahada hem de masada hazırlıklarını sürdürdüğünü vurguladı. Askeri seçeneğin de masada olduğunu net bir şekilde söyledi.
Aynı süreçte "Mavi Vatan 2025" tatbikatı başlatıldı. Akdeniz'de oldubitti peşinde olanlara "Aklını başına devşir" mesajı verildi. Özetlemek gerekirse Türkiye kendisine karşı oluşturulmak istenen şer cephesinin net olarak farkında ve sağduyu ile önlemlerini alıyor. Burada asıl sorulması gereken soru, olası bir İsrail saldırısında NATO Türkiye'yi savunur mu? Bu soruya vereceğimiz cevap, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın neden 20 yıldır savunma sanayisine bu kadar çok bütçe, zaman ve emek ayırdığının da cevabı aslında...
"DEVLETİN EN GÜÇLÜ HAZİNESİ"
Ne para, ne pul, ne silahlı güç...
Devletin en güçlü hazinesi birlik ve beraberliğin korunması, milletin duası...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İdareciler Günü" etkinliğinde bürokratlara çok dikkat çeken bir mesaj verdi.
"Bu yola neden ve nasıl çıktığımızı unutmayın" mesajının ana fikri "Kimsesizlerin kimsesi" olmak şiarıydı...
Erdoğan, "Sizler halkımızın gönlünde yer bulan, onların talep ve ihtiyaçlarını merkeze taşıyan köprüler konumundasınız. Unutmayınız ki milletin hayır duası devletin en güçlü hazinesidir. Allah korusun, milletin bedduasını alan ise ne bu dünyada ne de ahirette iflah olur" ifadesini kullandı. Hatırlayın daha önce de Rize'de teşkilata seslenmiş "Size bir derdini getirenleri başka yerlere havale edemezsiniz, edenlere hakkımı helal etmem" demişti. Erdoğan bu uyarıları durup dururken yapmıyor elbette... Zira çeyrek asırda yolunu kaybedenler, yanlış yollara sapanlar, yoldan çıkanlar, kendine yeni yollar arayanlar oldu. Ama millet her daim Erdoğan'ın yanında durdu. AK Parti'den kopup gidenlerin oturdukları masalardan iktidar hayali kuranların sonunu hep birlikte gördük. O yüzden herkesin makam ve mevkilerin gelip geçici olduğunu unutmaması gerekiyor. AK Parti kongreleriyle bir yenilenme süreci içerisinde ve farkındaysanız tüm süreç suhuletle yürütülüyor. Kavga, gürültü, patırtı olmadan...
Zira AK Parti kadroları bunun bir bayrak değişimi olduğunun farkında. Yorulan, yıprananın arkadan koşanlara bayrağı devretmesi de sürecin doğal bir yansıması... Aksi durumda millet sarı kartı çıkartıyor.
Zira her zaman takdir milletin...
ÇAKAR
İstanbul trafiğinde son dönemde siz de fark etmişsinizdir. Gözleri kör eden, yolun sağından solundan taciz eden çakarların sayısı ciddi oranda azaldı.
Demek ki cezaların artırılması, araçların bağlanması gibi sağlam adımlar atılınca o "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" tayfası da geri adım atmak zorunda kaldı.
En azından biz sıradan sürücüler çakar tacizinden kurtulmuş olduk. Zaten trafikte boğuşuyorduk. Bir de üstüne çakar tacizi ile çıldırıyorduk.
Çıldırmak derken siz de fark ediyorsunuz. İstanbul'da artık trafik bitti. İmamoğlu yönetimi İstanbul'u çile şampiyonu yaptı. Dünyanın en yoğun trafiği İstanbul'da bilgisi tescillendi. Buna rağmen İmamoğlu çıkmış, "Ekrem tökezlesin de ben onun yerine geçerim, pışık derim ben ona. Ne partili, ne millet Ekrem'i yedirir" diye açıklama yapıyor. Elbette mesajı CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'a...
Ancak İmamoğlu'nun sonu çöp, çukur, çamur diye özetlenen tembellikten olacak. Zira İstanbul çürümeye devam ediyor. İBB'den alacaklarını tahsil edemeyenler eylem yapıyor.
Ulaşımda seferler aksıyor, kaybolan otomobil filolarından söz ediliyor.
Çile çeken milyonların ahı artıyor...
Marmara'da müsilaj geri dönüyor.
Bakan Kurum, "Herkes kendi işine odaklanmalıdır. Milleti farklı gündemlere yönlendirip, kendi sorumluluk alanını gizlemekten, gözlerden uzak tutmaktan belediyelerimiz vazgeçmeli, söz verdiğiniz aksiyonları yapmazsanız Marmara'yı kaybederiz." diye uyardı.
Benzer durumlar İzmir'de de yaşanıyor. Körfez ölüyor.
CHP Genel Başkanı Özel, "Asgari ücret 30 bin lira olsun" diye meydan meydan dolaşırken, emekliler üstünden istismar siyaseti üretirken, İzmir'de işçiler CHP'li Başkan Cemil Tugay'ı "Paramızı ver" diye protesto ediyor. Başkan Tugay, eylem yapan işçileri önce tehdit ediyor, sonra işten attırıyor... "Çakarlardan kurtulduk" diye yazıya başladık, nereden nereye geldik. CHP, 31 Mart'ta yakaladığı rüzgarı kaybetti. Üstüne bir de kayıkçı kavgalarıyla hizmeti unuttu. İmamoğlu, "Tökezlememi bekleyenler var" diyor ama farkında değil, millet sandıkta bir çakar herkesin feleği şaşar...